Paylaş
Aynı söz Yaşar Kemal için de geçerli: Bir gün Anadolu yok olursa (ki bu konuda bayağı çaba gösteriyoruz) nasıl bir yer olduğunu, orada nasıl insanlar yaşadığını Yaşar Kemal romanlarından anlayabiliriz.
Yaşar Kemal, ölümünün ardından yazan pek çok kişi gibi, benim için de sadece yazar Yaşar Kemal değildi, o benim ‘Yaşar Abim’di.
Büyüdüğüm mahallede onunla hiç anısı olmayan pek çok yetişkin bulabilirsiniz ama tek bir çocuk bulamazsınız ki Yaşar Kemal’le bir hikâyesi olmasın. Ben de o çocuklardan biriyim, Yaşar Abi’nin deyişiyle ‘Uçurtmacı’lardan biriyim.
Yine mahalle komşumuz Ahmet Altan’ın çok güzel yazdığı gibi, bazı insanlar vardır, onlar hep oradadır. Ağrı Dağı gibidir, Dicle Nehri gibidir o insanlar, hep orada olmuşlardır ve olacaklardır. Yaşar Kemal de öyleydi işte.
Onun öldüğünü, artık burada olmadığını, artık yazmayacağını, artık kocaman kahkahasıyla gülmeyeceğini, bir hikâye anlatırken gözyaşlarına boğulmayacağını veya sizi ağlatmayacağını hâlâ idrak edebilmiş, bunu kabullenebilmiş değilim.
Hastaneye kaldırıldığında, durumun ümitsiz olduğunu söylediklerinde de inanamadım, çünkü o Yaşar Abi’ydi, kalkardı o yataktan, o solunum cihazlarını falan söküp atardı üstünden.
Çocukken o kadar ahbaplık etmiştim, elbette kitaplarını su içer gibi okumuştum ama Yaşar Kemal’i gerçekten tanımam için onun bir sabah bana, o zaman çalıştığım Radikal gazetesine telefon edip “Sana bir yazı yollayacağım” demesi gerekecekmiş.
Yaşar Abi söz verdiği yazıyı günlerce göndermedi, arada arıyorum, ‘Ne oldu bizim yazı’ diye soruyorum, hep ‘Yazıyorum’ cevabını alıyorum.
Neden sonra yazı geldi, kısacık bir makale. Okudum, tekrar okudum ve bir anda Yaşar Kemal olmanın ne demek olduğunu anladım.
Yaşar Kemal, Yaşar Abi, aslında 60 yıldır aynı şeyi yazıyordu: İnsan sevgisi ve doğa sevgisi.
Yani, aslında herkesin gözünün önünde duran sonsuz bir malzemesi vardı ve 60 yılı aşan yazı hayatının o noktasında artık bir makale yazacağı zaman o makale bir düz yazıdan çok bir şiir oluyordu.
Yaşar Abi seni, birlikte uçurtma tokuşturmayı, biz çocukların ‘kulağının tozunu’ almanı, sohbet etmeyi, sana hikâye anlatmayı, senden hikâyeler dinlemeyi, kocaman sesini, kocaman kahkahanı çok özleyeceğim ama öte yandan sen hep buradasın, bizimlesin zaten, kitaplarınla, Anadolu’nla, insanlığınla, sevginle...
CHP kaybetmez, kazanır
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumartesi açıklanan barış çağrısına ilk tepkisi olumlu oldu, “Silahların susması iyidir” dedi.
Bu yazıyı Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasını hiç dinlemeden yazıyorum, umarım parti bu çizgisini sürdürüyor, MHP çizgisine yanaşmıyor.
Barıştan ve 10 maddelik çerçevenin konuşulmasından Türkiye’de herkes kazançlı çıkacak. CHP bu sürece yapıcı katkı sunabilir, kendisinin ekleyecekleri varsa 10 maddeyi 12’ye, 15’e çıkarabilir. Bu olumlu ve yapıcı tutum CHP’ye de o masada bir sandalye verecek, ülkenin geleceğinin, hepimiz için özgürlükler ve demokrasinin yeniden kurulmasının bir parçası olmasını sağlayacaktır.
O masada yer alanlar Türkiye’nin geleceği olacaktır. O masanın çökmesi veya hiç kurulamaması halinde bütün ülke bundan zarar görecektir.
Baransu’nun tutuklanması kabul edilemez
O bavul Mehmet Baransu’ya geleli yıllar olmuş, Baransu onu önce haber yapıp sonra savcıya teslim edeli yıllar olmuş, ‘gizli’ denen belgeler alenileşeli yıllar olmuş ve bugün o belgeleri haberleştiren gazeteciyi ‘Kaçma şüphesi var’ diyerek hapse atıyorsunuz, öyle mi?
Tutuklu yargılamaya, tutuklamanın cezaya dönüşmesine hep karşı çıktım, çıkmaya da devam edeceğim. Baransu’nun suç işlediğini de düşünmüyorum zaten.
Bu tutuklama kabul edilemez.
Paylaş