Paylaş
Yumeka Ota geçen hafta döndü, iki kadın kaldı. Atsushi Miyazaki ve Miyuki Konnai.
Kuban Bayramı’nda hayvan kestirdiler, depremzedeye dağıttılar. Çocuklara baktılar. Kapı kapı dolaştılar.
Bizim, ‘Dış kaplamalarını sökseydik mal sahibine maddi külfeti olurdu, o yüzden hasar olup olmadığına üstten baktık’ zihniyetli görevlilerimizin kurbanı oldular.
Bayram Otel’e yerleşmişlerdi. İki gün önceye kadar otelde kalan bir gazetecinin ifadesiyle ‘Her katında duvarlarında çatlaklar olan’ Van’ın meşhur Bayram Otel’ine.
Görece zayıf gibi duran ama böyle çatlaklı binaları tel kadayıfa çeviren deprem vurduğunda odalarındaydılar.
Depremden beşbuçuk saat sonra Miyuki’ye ulaştı arama kurtarma ekipleri. Enkazdan çıkarıldı, hastaneye yollandı. Şanslı ki hâlâ hayatta.
Tam 13 saat sonra depremden bu kez hep güler yüzlü Atsushi’ye ulaşıldı. Hemen serum takıldı. Kalbi duruyordu. Tam 25 dakika enkazın başında kalp masajı yapıldı. Biraz durumu istikrar kazanınca da hastaneye yollandı. Ama o kurtarılamadı.
Bu satırlar yazılırken aynı enkazda yedi kişi ölmüş, onlarca insana da hâlâ ulaşılamamış durumda.
Bunları yazarken üzüntümle utancım birbirine karışıyor. Resimlerine bakarken gözlerim doluyor.
Bir yanda bu iyi insan, öbür yanda çatlak duvarlarına rağmen işletmeye açık kalan, açık bırakılan o otel.
Atsushi Miyazaki’den ve ailesinden özür dilemeliyiz. Çünkü bize yardıma koşan bu iyi insanı biz öldürdük.
Biraz olsun vicdan...
SADECE 18 gün önce büyük bir deprem olmuş, binalar yıkılmış, neredeyse bütün şehir ve çoğu ilçesi sokakta yaşamaya başlamış. Sonra daha küçük şiddette başka bir deprem oluyor, ilk depremde hasar görmüş binalar yıkılıyor. Yıkılanlardan biri beş katlı bir otel. İçinde onlarca insanla birlikte çöküyor.
Bu aslında bir cinayet. Kim nasıl o otelin açık kalmaya devam etmesine izin verdi? Herhangi bir yetkili mühendis o binayı kontrol edip ‘sağlam’ dedi mi?
Ama rezalet burada bitmiyor.
Sabah deprem yardımı koordinasyonuyla görevli Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, yanında Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Van Valisi ile birlikte enkazın başına gelirken, bir grup Vanlı depremzede ‘Vali istifa’ diye bağırıyor.
Beşir Atalay, ‘Durun bir dinleyin’ diyor, belli ki valiyi savunacak. Ama küçük kalabalığın dinlemeye niyeti yok, onlar bağırmak istiyor. Atalay dönüp arkasını gidiyor, talihsiz bir el işaretiyle. O üç adım yürüdükten sonra polis kalabalığa coplarla girişiyor.
El insaf. Biraz vicdan.
Polisin ilk müdahalesini kalabalığın taş atması izliyor. Onu polisin biber gazı kullanması.
Gaz, enkazda arama kurtarma yapan ekipleri de etkiliyor. Aşağıda canıyla savaşanlar için çok değerli dakikalar bu yüzden uçup gidiyor.
Bu vicdansızlığı izah edecek kelime bulmakta zorlanıyorum.
Kelimeler kifayetsiz.
Elinde kalkanıyla o polis memuru...
BİR TV görüntüsünde izledim. Genç polis memuru elinde kalkanıyla duruyor. Karşısında yaşlı bir kadın serzenişte bulunuyor. Polisin yüzü aklıma kazındı. Çaresiz, kadına acıyan ve hak veren ama emir kulu olduğu için kalkanıyla onun karşısında durup onu engellemek zorunda olan insanın yüzü.
Ne gerek var tgepkili vatandaşla polisi karşı karşıya getirmeye? O bakanlar o enkaza gitmese o polis de kalkanı copu ve biber gazıyla oraya dizilmeyecekti.
Siyaset gözümüzü kör ederken orada insanlar acı çekiyor
VAN’da yardım çalışmaları hakkında bir sürü kanaldan bir sürü hikaye dinliyorum. Oraya yardım için gidip gelenler anlatıyor, gazeteci dostlar paylaşıyor.
Aradan geçen 19 güne rağmen hâlâ yardım işinin bir düzene giremediği sonucuna varıyorum ben dinlediklerimden.
Bir de siyasetin, siyasi ayrışmanın zehirleyiciliği anlatılıyor.
Sadece devlet yapmıyor BDP’ye karşı ayrımcılığı. BDP de kendi hemşehrilerine karşı ayrımcılık yapıyor.
Bir tarafta devlet ve resmi görevlilerin siyasi hesapları, bir tarafta BDP’nin siyasi hesapları.
Orada insanlar acı çekiyormuş, yaşlı kadınlar bir kutu çocuk maması için saatlerce bekliyormuş ne gam.
Çok acı ve çok acıklı.
Elbette en sonunda Van ve ilçeleri ayağa kalkacak. Elbette yeni binalar yapılacak. Elbette evsiz kalanlar sonunda başlarını sokacak bir dam bulacaklar.
Önemli olan bu insanlar bugün ne durumdalar? Onlara ayrımsız ve ayrıcalıksız yardım yapıyor muyuz? İhtiyaçları zamanında karşılıyor muyuz?
Çok şey yapıldığını da görüyorum ama çok şey her şey demek değil.
Depremde bilgi biriktiriyor muyuz
BAKIN bir ders daha çıktı: Depremden sonra ilk yapılacak işlerden biri de, kamu binalarını, hastaneleri, okulları ve otelleri gözden geçirmek, onların hasar tesbitini yapmak ve kullanılmaya devam edilip edilmeyeceğini belirlemek.
Bu bilgileri biriktiren birileri var mı acaba? Yoksa her depremde aynı şeyleri tekrar tekrar mı öğreneceğiz?
Paylaş