Paylaş
Bağımsız bir makale gibi yazdığı uzun mektubunu maalesef biraz kısaltmak zorunda kaldım.
Buyrun, söz Prof. Dr. Alp’in:
* * *
Bu yıl 4 Temmuz Bağımsızlık günü, ABD’de havai fişek patlamaları ile kutlanırken, dünyanın bir başka köşesinde farklı bir patlamanın sonuçları açıklanıyordu: Isviçre-Fransa sınırındaki CERN araştırma merkezinde “Tanrı Parçacığının” inandırıcı izleri bulunmuştu.
Chicago saati ile sabaha karşı 04.00’te, bu sıcak tatil gününü hiçe sayan yüzlerce bilim adamı, mühendis ve idareci, CERN’in en büyük rakibi ve aynı zamanda destekçisi olan Fermi Laboratuvarı’nda bir anfide, bulup da ellerinden kaçırdıkları “Higgs boson”u diye bilinen
parçacığın “keşfini” biraz hüzün ve biraz da gıpta ile izliyorlardı. 1994 yılında
dar görüşlü (Cumhuriyetçi parti kontrolündeki) Temsilciler Meclisi tarafından iptal edilen, Teksas eyaletindeki Süperiletken Süper Çarpıştırıcı’yı (SSC) hatırlıyorlardı ve inşaası devam etseydi, muhtemelen 10 yıl önce kendilerinin bulmuş olacaklarını düşünerek hayıflandıkları da kesindi.
“Zaman en iyi şahittir” derler, burada da zaman bize kimin daha haklı olduğunu gösterdi. Güneş sisteminin keşfi, buharlı makinenin icadı, elektriğin kullanıma sokulması, DNA’nın keşfi gibi önemli bir olay oluyordu ve kimse bunun dışında kalmak istemiyordu. Tüm gazeteler ve televizyonlar canlı yayın yapıyorlardı.
Türkiye’de aynı anda birkaç değişik haber kanalına baktım; Samsun’daki sel felaketi görüntüleri, zaman zaman Akdeniz’de şehit düşen ve yerleri ancak tespit edilebilen pilotlarımızın acı haberi ile kesiliyordu.
LHC teknik bir arızadan ötürü henüz planlanan enerjisinin yarısı ile çalışmaktadır (8 TeV, trilyon elektron volt). Bir yıllık bakımdan sonra önümüzdeki on yıllık sürede yeni keşiflerde bulunacağını, özellikle evrenin geriye kalan % 95’ini oluşturan “kara madde” ile ilgili süpersimetri deneyleri ile gündemimizi meşgul edeceği kesindir. Bir anlamda CERN, dünyanın bilim merkezi olmuştur ve uzunca bir süre de öyle kalacaktır.
CERN’e tam üyelik
O zaman, isterseniz konuyu biraz daha somutlaştıralım:
Bu konu 30-40 yıldır gündemde olmakla birlikte, geçen yıl Sayın Başbakan’ın CERN ziyareti ve arkasından diğer devlet yetkililerinin ve gazetecilerin ziyaretleri ile ısındı ve sonunda iki yıl önce, 2010 sonbaharında “resmi” bir başvuru yapıldı. Sürece dahil olan kurumlar yürütücü olarak TAEK ve katılımcı olarak TÜBİTAK, dışişleri, bilim, Sanayi ve Teknoloji, Kalkınma ve Enerji Bakanlıklarıdır.
2009 yılında, bu konuda kapsamlı diyebileceğimiz bir çalışma yapılmış ve TAEK tarafından yayınlanmıştır (Country Report of the Republic of Turkey, TAEK-2009).
Bundan önceki çalışma 2001 yılında TUBA tarafından organize edilmişti (Yüksek Enerji Fiziği ve Ilgili Alanlarda Türkiye Vizyonu – Türkiye’nin Avrupa Parçacık Fiziği Laboratuvarı (CERN) üyeliği, 2001, TUBA).
Aslında ikinci raporun başlığı, bize zaten bugün karşılaşılan güçlükler konusunda bazı ipuçlarını veriyor. CERN üyeliğini sadece ve sadece bir “Yüksek Enerji Fiziği” projesi olarak sunmak ve sürece katkıda bulunabilecek inşaat, elektrik, makina, metalurji, jeoloji, ve endüstri mühendisliği, nükleer fizik, biyoloji, kimya, tıp, malzeme bilimi, bilgisayar programlaması ve mühendisliği ve büyük çaplı proje organizasyonu gibi çok değişik alanlarda çalışan öğrenci, bilim adamı, mühendis, idareci konumundaki kişilerden soyutlayarak üyelik sürecini götürmek yanlış olmuştur. Çünkü, diğer tüm insan içeren, ekonomik, sosyal ve bilimsel faaliyetlerde olduğu gibi doğru süreç doğru sonuç getirir ve kalıcı olur.
Son birkaç aydır, Türkiye’nin, büyük ölçüde Devleti yönetenlerden kaynaklanan kararlılığının azalmaya başladığı yönündeki haberler bilim adamları arasında dolaşmaktadır. Bu yavaşlamada kamuoyundan ve bilim dünyasından alınması gereken desteğin alınamamış olmasının rolü büyüktür.
Nedir CERN üyeliğinden amaçlanan? Ne getirecektir? Üye olmadığımız takirde ne götürecek ve kaybettirecektir? 1966’dan bu yana binden fazla bilim adamı, genç araştırmacı ve öğrenci CERN’de değişik sürelerde bulunmuştur. Birçok deneysel alanda Türkiye’de parçaları yapılan önemli teknolojiler kullanılmıştır. Ne var ki, bugün, Türkiye’de bilim adamları içerisinde kendisini bu dar alanda çalışmakta olarak gören kişilerin sayısı 150 civarındadır ve bu da oransal olarak çok düşüktür. O nedenle CERN üyeliği sürecinin paydaşlarının arttırılması çok yararlı olacaktır.
CERN’de üç değişik üyelik tarifi var: tam, asosiye, ve gözlemci.
Üye ülkelerin CERN Konseyi’nde eşit olarak iki üye ile temsil edildiklerini hatırlatalım.
Tam üyeliğin getirdiği “söz sahibi” olmanın yanı sıra, ödenecek olan katkının geri dönüşünü de hesaba katmak gerekli.
Üzülerek söylemeliyim ki, üyelik süreci sırasında görüştüğümüz bazı yetkililer bu konuda yeterince bilgilendirilmemişlerdi. Bu katkının geri dönüşü yokmuş gibi algılanmış olması alınacak karara negatif yönde etkisi olacaktır. Üyelik sürecinin, gerekli bilgilendirme çabalarından yoksun olarak sürdürülmesi ve bu başvurunun Devlet’den bir “istek” olarak sunulması süreci yokuşa sürmüş olabilir.
Bedelini kim ödeyecek?
Türkiye’de Haziran 2012’de yaptığım temaslar sırasında dile getirilen bir argüman şuydu: Türkiye’nin UNESCO, WHO, ILO, FAO, UNICEF, vb. uluslararası kurumlara olan yıllık katkısına yakın gelen bu maliyet “fazla” değil midir? Bu tür sorular, ne yazık ki yaratılacak değerle karşılaştırmadan ve muhtemelen “hayır”la sonuçlanacak bir söylemdir. Bu soruyu sormadan önce, karar alma sürecinin gereği olan “fayda-maliyet” analizini yapmak gereklidir. Katılmak kadar, katılmamanın da bir bedeli olduğunu ve bunun da analizinin doğru yapılması gerektiğini unutmamalıyız.
Neden mi CERN üyeliği bu kadar önemli? Insanlar her yıl taşan dere yataklarına ev yapmasınlar diye!
Kaybolan pilotlarımızı kendimiz
bulabilelim diye! Gönderdiğimiz uydulardan ve hava araçlarından gelen görüntüleri kendimiz yorumlayabilelim diye? Kendi aşımızı ve ilaçlarımızı kendimiz yapabilelim diye! Kanser tedavisinde kullanılacak proton hızlandırıcılarımızı, izotopları, teşhis de yardımcı olması için gerekli medikal cihazları kendimiz yapabilelim diye!
Ve 2023’e girerken, ekonomimizle de, şehirleşmemizle de, endüstrimizle de ve bilimimizle de ilk 10 ülke arasında gururla yer alalım diye CERN üyeliği gereklidir.
Paylaş