Paylaş
MAALESEF Türkiye’de eğitimin sorunlarının kaynağı sadece Milli Eğitim Bakanlığı ve onun uygulamaları değil. Elbette sorunlar manzumesinin yüzde 95’ten bile fazlasını bakanlığın hanesine yazmak gerekir ama geri kalan o minicik bölüm hiç de önemsiz değil.
Medyamızın TEOG sınavını yansıtma biçimini dün görmüş olmalısınız; Hürriyet dahil bütün gazetelerde sınav matematik sorularının zor olmasıyla manşetlere yansımıştı.
Sadece bu bakış açısı bile, bu yıl ortaokulu bitirip gelecek yıl liseye başlayacak olan 1 milyonun üzerinde öğrencinin tamamının katılmak zorunda olduğu bu sınavın tam olarak kavranmadığını, sınavın ne anlama geldiğinin anlaşılmadığını gösteriyor.
Medyamız bu sınava eski alışkanlıkla hâlâ bir ‘yerleştirme sınavı’ gözüyle bakıyor. Oysa bu sınav bir yerleştirme sınavından ibaret değil.
Bu sınav, öğrencilerin seçeceği altı ders için yılın ilk dönemi ve ikinci dönemi için zaten okullarında sınıflarında yapılan yazılı sınavlardan biri yerine geçiyor. Sınava farklı bir okula gitmek istesin istemesin bütün öğrencilerin katılması, Türkiye’ye bizim eğitim sistemimizin ilk sekiz yılı hakkında çok iyi bir fikir vermesi için büyük bir araç.
Sınavın bakanlık tarafından belirlenen müfredat, ders kitabı ve müfredat işleme takvimi içinde, zaten derste işlenen konular üzerinden yapılması, soruların ‘zor’ veya ‘kolay’ olmasını bir sorun olmaktan zaten çıkarıyor.
Sınav, doğası gereği öğrencileri elemek için değil onların ders başarılarını doğru dürüst şekilde ölçmek için tasarlandığından, aslında bize bir hazine değerinde bilgi aktarıyor.
Ne var ki sorun da tam burada başlıyor: Milli Eğitim Bakanlığı ısrarla sınav sonuçlarını hiç değilse eğitim araştırmacılarının yararlanabileceği bir formatta açıklamıyor.
Oysa bakanlık bu sınav sayesinde tek tek bütün öğrencilerin ders başarılarını görebildiği gibi onların öğretmenlerinin performansını da ölçebiliyor. Daha da iyisi, bakanlık sınav sayesinde sınıf içi farklar kadar aynı okuldaki farklı sınıflar arasındaki farkları ve okullar arasındaki farkları da görebiliyor.
Ben bu sınav icat olduğundan beri ısrarla yazıyorum, bakanlık bu sınavı sadece öğrencilerin girip kendi bireysel başarılarını gördükleri bir sınav olarak değerlendirmekten vazgeçmeli. Sınava sadece öğrenciler değil bakanlığın kendisi de giriyor çünkü.
Nasıl herhangi bir öğrencinin ilk dönem girdiği TEOG matematik sınavında yeterince başarılı değilse bundan bir ders çıkarması ve ikinci dönem için o derse daha sıkı asılması gerekiyorsa, bakanlık da sınavda başarılı olamayan öğretmenlerini ve okullarını işe daha sıkı asılmaları konusunda uyarıcı olmalı.
Benim önerdiğim yöntem basit: Bakanlık her yıl TEOG’da en kötü performans gösteren 5 bin okulu açıklasın ve bize söz versin: İki yıl sonra bu 5 bin okul en kötüler arasında olmayacak... Türkiye bu programı 10 yıl uygulasa, okullar arasındaki eşitsizlik yüzde 20 gibi kabul edilebilir bir düzeye iner.
Bütün eşitsizliklerin kaynağı: Eğitim
TÜRKİYE’de bütün sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin temelinin eğitim sistemi yoluyla atıldığını söylemek hiç yanlış değil.
Eğitimin eşitlikçi olması, eşitliği teşvik etmesi basitçe şu demek: Bir sınıfta herhangi bir derste en başarılı öğrenci eğer 100 üzerinden 100 alıyorsa, aynı sınıfta en başarısız öğrencinin de 100 üzerinden 80 alıyor olması gerek.
En başarısız öğrenci 80 değil 0 veya 10 alıyorsa, sorunu önce öğrencide ve ailesinde değil öğretmende, öğretmenin yönteminde aramak gerekir. Elbette toplumda öğrenme güçlüğü yaşayan veya yavaş öğrenen çocuklar da olacaktır; ama öğrencilerimizin yüzde 60-70’inin yavaş öğrenen, öğrenme güçlüğü çeken insanlar olduklarını iddia edemeyiz.
Önce sınıfta eşitsizliği yüzde 20 seviyesine çekeceğiz; sonra o okulun sınıfları arasındaki farkı yüzde 20’ye indireceğiz ve bununla birlikte bütün okulların arasındaki farkı yüzde 20’de tutacağız.
Bakanlığın hedefi bu olmalı. Milli Eğitim Bakanlığı, bina yapan ve öğretmen ataması gerçekleştiren bir yer olmak yerine eğitimin bu özüyle ilgilenen bir uzman bakanlık olmak zorunda.
Paylaş