Paylaş
Hadi buna bir de sözde zekice alay etmek için uydurulan iki-üç kötü espriyi de ekleyin.
Pazar sabahı haber duyulduğundan beri hepi topu dokuz cümle lafı dinliyoruz da dinliyoruz; bazılarımız yazmaya ve konuşmaya doyamıyor bu konuyu, arada karşısındakine sinirlenenler oluyor, hatta kavgalar bile çıkıyor bu dokuz cümleden.
Evet, Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasından söz ediyorum.
Bütün memleketin neredeyse şehevi bir iştahla ‘nakli kubur’ operasyonunu konuştuğu sırada Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İç Güvenlik Paketi’nin en tartışmalı maddelerinin bazılarını da içeren ilk 10 maddesi kabul edilmişti bile. Siz bu satırları okurken kim bilir kaç maddesi daha geçmiş olacak.
Bu yasa en temel haklarımızla ilgili son derece önemli değişiklikler getiren ve kamuoyunda enine boyuna tartışılması, en azından kamuoyunun bilgilendirilmesi gereken bir yasa.
Meseleyi ne ‘Polis devleti oluyoruz’ slogancılığına ne de ‘Molotof serbest mi kalsın’ kolaycılığına bırakmalıydık ama maalesef sonunda bu oldu.
Şimdi hemen birileri çıkıp, ‘İç Güvenlik Paketi’ni gündemden düşürmek için türbe operasyonunu yaptılar’ diyecektir ama ben hiç de öyle düşünmüyorum.
Türkiye’de iktidar kadar güçlü bir ‘bileşik muhalefet’ var, İç Güvenlik Paketi’ne karşı çıkan ve onlar da istemeseler türbe operasyonu bu kadar uzun konuşulmazdı. Burada iktidar ile muhalefet arasında zımni bir anlaşma var aslında. İki taraf da, İç Güvenlik Paketi yerine türbe operasyonunu konuşmayı tercih ediyor.
E durum böyle olunca da herkes toplamı dokuz cümleden ibaret tartışmayı yapmaya devam ediyor.
Yeni iç güvenlik yasamız hayırlı olsun o zaman.
Muhalefetin dili benim özgürlüğüm
‘İÇ Güvenlik Paketi’ adı verilen yasa tasarısının özgürlükçü bir bakışla değil güvenlikçi bir bakışla hazırlandığına kuşku yok. Zaten yasayı savunanlar bile bunu söylüyor, ‘6-7 Ekim Kobani olayları yaşanmasaydı bu paket gelmezdi’ diyorlar.
Biz vatandaşların barışçıl protestolarla hükümetleri eleştirme, onları etkilemeye çalışma hakkımızı/özgürlüğümüzü değil, tam tersine polisin bu çeşit gösterilere daha sert müdahale etme hakkını genişletiyor yasa.
Hükümet karşınıza böyle bir yasa tasarısıyla gelince ne yapmalısınız muhalefet olarak?
Bizim muhalefetimiz tasarıyı daha ilk günden kategorik olarak reddetti, ‘Bu yasa çıkarsa Türkiye polis devleti olur, ülkede rejim değişir’ dediler. Halkı direnmeye ve sokağa çağırmaya başladı muhalefet.
Muhalefetin bu dili tercih etmesi, her türlü pazarlık ve uzlaşma ümidini de sona erdirdi.
Tasarı aslında Meclis Komisyonu’nda ciddi değişikliklere uğradı ama bu değişiklikleri AK Parti Grubu yaptı, muhalefet değil.
Genel Kurul aşamasını belki göz ucuyla izliyorsunuz, yasayı düzeltmeye, sakıncalarını gidermeye çalışmıyor kimse; iktidar inatla yasayı geçirme peşinde, muhalefet de engelleme.
Oysa yasanın AK Parti Meclis Grubu’nda bile çok sayıda milletvekilinin tam olarak içine sinmediğini sağır sultan duymuş durumda. Başbakan, ‘Öneri getirsinler değiştirelim’ diyor, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘Düzeltilmeli’ diyor.
Sonuç: Yasa, komisyondan çıktığı haliyle geçiyor, Genel Kurul aşamasında maddelerde pek değişiklik yapılmıyor.
Muhalefete haksızlık etmeyeyim
MUHALEFETİN en son söylemesi gerekeni en başta söylemesinin ve bu yolla her türlü diyalog imkânını kapatmasının sakıncalarını söylüyorum.
Ama bu yasa söz konusu olduğunda muhalefeti suçlamak haksızlık olur. Hele hele temel insan haklarına uygun, bu haklara halel getirmeyen bir yasa çıkarmak söz konusu olduğunda esas sorumluluk iktidar partisinindir.
‘Düzeltilmesini istediğiniz bir şey varsa söyleyin düzeltelim’ güzel bir cümle ama iktidara da iktidar partisine de düşen sorumluluk zaten ‘düzgün’ünü en başta yapmak değil mi?
Paylaş