Paylaş
Havan ile top arasında önemli bir fark var. Top mermilerinin ‘yanlışlıkla’ hedeflerini bu ölçüde şaştıkları nadir görülür. Suriye’den ateşlenen bir top mermisinin ‘yanlışlıkla’ Türkiye sınırının içindeki bir yerleşim yerine düşmesi, büyük bir olasılıkla kasıtlı bir harekettir.
Suriye yönetiminin yalanlamak yerine ‘soruşturma açtık’ demesi önemlidir; çünkü gerçekten de savaş ortamında yaşansa bile ortada soruşturulması gereken bir ‘suç’ vardır.
Önceki gün bu merminin düşüp Türk vatandaşlarının canını aldığı haberi duyulur duyulmaz, bazı yetkililerle görüşmelerim oldu. Hepsinin ağız birliği etmişcesine söyledikleri şey, bu saldırının karşılıksız bırakılmayacağı, askeri bir cevap göreceğiydi.
‘Mukabele-i bir misil’ yani ‘Misliyle karşılık’ telaffuz ediliyordu ama ‘Bunun bir savaş anlamına gelmeyeceği’ de hemen vurgulanıyordu.
Türkiye, kendi sınırına yakın bölgedeki askeri hareketliliği çok yakından izliyor. Muhalif güçlerle Suriye ordusu arasında burnunuzun dibinde ağır silahların da kullanıldığı, zaman zaman helikopterlerin hatta savaş uçaklarının katıldığı çarpışmalar olması zaten yeterince tedirginlik verici bir güvenlik tehdidi.
Akçakale’ye düşen top mermisine benim bu konuşmaları yapmamın üstünden iki saat geçmeden askeri karşılık verildi. Ama karşılık o kadarla kalmadı. Dün sabah 07.00’ye kadar Türk topçusu sınırın Suriye tarafındaki askeri hedefleri vurmaya devam etti.
Bu kadar uzun süren, belki daha da sürecek olan bir şeye ‘misilleme’ demek artık ne kadar doğrudur, bunu bilmiyorum. Ama bildiğim şey, Türk topçusunun hedeflerini rastgele seçmediği, Suriye’nin Türk sınırına yakın bölgelerinde güç dengesini muhalifler lehinde değiştirecek biçimde taktik hedefleri yok etmeye yöneldiği.
Açık açık söylenmese de Türkiye’nin amacı kendi sınırına yakın bölgelerdeki sıcak çatışmaları sona erdirmek. Bu yüzden Akçakale’ye düşen top mermisinin ardından girişilen neredeyse ‘cerrahi’ operasyon, muhalif güçlerin sınır boyunda kontrolu sağlamasını, böylece Türkiye’ye yönelik ‘Yanlışlıkla mermi düştü, hay Allah’ türü olayların sona ermesini sağlamaya yönelik.
Önceki gün akşam üzeri, hava karararmak üzereyken başlayan ve dün sabah 07.00’ye kadar aralıklarla devam eden topçu ateşinin bu söylemeye çalıştığım hedefe ulaşılmasını sağlayıp sağlamadığını kısa zamanda göreceğiz.
Ama eğer bu sefer hedefe tam olarak ulaşılmadıysa ve yine ‘yanlışlıkla’ Türk tarafında mermiler düşecek olursa bu operasyonun devamının geleceği de belli oldu.
Sanırım Suriye tarafı mesajı aldı.
Suriye ile savaşın üç temel şartı
Birincisi: Uluslararası meşruiyet olacak. Yani ya Birleşmiş Milletler ya da daha zayıf olmakla birlikte en azından NATO ‘Suriye’ye müdahale’ kararı alacak. Suriye konusunda uluslararası siyaseti göz ucuyla da olsa izleyenler, şu an için böyle bir uluslararası meşruiyetin bulunmadığını, kısa zamanda bulunacakmış gibi de gözükmediğini biliyorlar zaten.
İkincisi: Yapılacak olan savaş araç gereçleriyle yapılacak elbette ama buna ne kadar ‘savaş’ denir bilinmez; Suriye’ye aynen Libya’da olduğu gibi muhaliflerin iç savaşı kazanabilmesi için hava operasyonlarıyla müdahale edilecek, bir kara perasyonu olmayacak.
Üçüncüsü: Suriye’ye yapılacak hava müdahalesi, ister istemez öncelikle bu ülkenin kimyasal silah kullanma ihtimalini sıfırlayacak biçimde başlayacak; yani öncelikli hedefler ülkenin kimyasal tesisleri ve füze siloları olacak. Tabii bu arada hava savunma sistemi çökertilecek, ülkenin hava kuvvetlerinin havalanamaması veya imhası sağlanacak. Bu da çok kapsamlı bir harekat demek; yani tek başına Türkiye tarafından yapılamaz büyüklükte bir müdahaleden söz ediyoruz.
Savaş mı? Durun hemen oraya varmayın...
HÜKÜMETİN Akçakale’ye düşen top mermisinin ardından, dün Meclis’te görüşülecek olan PKK ile ilgili sınır ötesine asker gönderme izin tezkeresinde son anda sanki Suriye’yi de dahil edermiş gibi bir dizi cümle değişiklikleri yapması doğal olarak telaşa neden oldu.
Bir anda çok güzel bir duyarlık oluştu, ‘savaşa hayır’ sloganları atıldı, gösterileri yapıldı.
Savaşa elbette hayır. Ama ortada bir savaş var mı veya olacak mı?
Türkiye, Suriye’deki iç savaşa doğrudan, üstelik kara ordusunu, piyadesini vs de kullanarak müdahil olur mu? Hiç sanmıyorum. Böyle bir şeyin Ankara’da hükümet çevrelerinde akıllardan geçtiğine dair bir izlenime de sahip değilim.
Önceki akşam başlayıp dün sabah sona eren ‘misilleme’ sanırım Suriye tarafına Türkiye’ye savaş açmalarının nasıl sonuçlar yaratacağına dair bir fikir vermiştir. Suriye Türkiye’ye bir savaş açmadığı sürece Türkiye’nin de Suriye’ye karşı tek taraflı ve çok kapsamlı bir askeri müdahalede bulunması ihtimali bence yok.
O yüzden, elbette ‘Savaşa hayır’ diyelim ama zaten ortada bu anlamda bir savaş ihtimali en azından dün sabah itibarıyla yoktu.
Peki ne vardı? Hükümet neden son dakikada tezkerede aldığı yetkiyi genişletti? Bu, aynen kesintilerle sabaha kadar devam eden topçu ateşi gibi bir ‘mesaj’dı ve sanırım Suriye mesajı aldı.
Paylaş