Paylaş
Hiçbir sorunumuz çözülmüyor değil ama halının altına süpürüp hatırlamamayı seçtiğimiz sorunlarımızın sayısı çözdüklerimizden katbekat fazla.
Böyle böyle birikmiş devasa bir sorun stokumuz var. Bu büyük stokun, uzun zamandır çözülmediği için artık devasa boyutlara ulaşmış bir de nadide üyesi var: Eğitim.
Geçen ay yayınlanan bir OECD raporu, bu stokun durumunu çok çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor.
Normalde 15 yaş üstü nüfus ‘çalışabilir nüfus’ olarak değerlendirilir. Ancak 21. yüzyılın gerektirdiği bilgi ve beceriler nedeniyle artık çoğu zaman 25 yaş üstü (yani üniversite sonrası) nüfusun eğitimine bakılıyor.
Kendi sorunumuzu tanımlamak için önce buna bir bakalım: 2000 yılında Türkiye’de 25-64 yaş nüfusun yüzde 10’dan azı üniversite mezunuymuş. 2012’de ise yüzde 17’si. Evet iki kata varan bir artış var ama mesela Portekiz de bizim gibiymiş 2000’de, şimdi onlar bizi geçmiş, yüzde 20’ye dayanmış. Daha çarpıcısı İrlanda: 2000’de 25-64 yaş nüfusunun yüzde 20’si üniversite mezunuyken bugün yüzde 40’ı. Üstelik genç nüfusa sahip olmakla övünen biziz.
Üniversite mezuniyetinde durum bu. Peki ya lise mezunu oranımız ne?
Bizim 25-64 yaş nüfusumuzun yüzde 20’den azı lise ve dengi okul mezunu. Bu mezunların kabaca yarısı meslek liseli. Almanya’da 25-64 yaş nüfusun neredeyse yüzde 60’ı lise mezunu. Bunların ezici çoğunluğu meslek lisesi çıkışlı. Kore’de nüfusun yüzde 40’ı lise mezunu. (Yine bizim ‘genç’, onların ise ‘yaşlı’ olduğunu unutmayalım.)
Örnekleri daha uzatmanın anlamı yok: Sanırım anlaşıldı, Türkiye nüfusunun önemli bölümü yetersiz eğitime, dolayısıyla 21. yüzyılın gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmayan bir ülke.
Bugün 64 yaşındakilerin 1950 doğumlu olduğunu hatırlayacak olursak, bizim halka yeterli eğitim vermeme sorununu 50’lerden beri biriktirdiğimiz, halının altına süpürerek görmezden geldiğimiz daha iyi anlaşılır. (Muhtemelen bu mesele daha öncesinde de aynen mevcuttu, yani eğitim Cumhuriyet’in ilk 25 yılında da azınlığa verilebilen bir hizmetti ama bunu kanıtlamak için gereken rakam seti elimin altında yok.)
Bu bakımdan, Kore’nin performansı Türkiye’yi utandırmalı: Onlarda içsavaşın hemen öncesinde ve sırasında, yani 1950’de doğan çocuklar ile bizde 1950’de doğanlar bugün birbirine benziyor: Her iki ülkede de 55-64 yaş grubunda üniversiteden mezun olma oranı yüzde 10 civarı. Ama aynı kıyaslamayı 25-34 yaş grubu için yaptığınızda onlarda üniversite bitirenlerin oranı yüzde 70’e varırken biz yüzde 20’lerin başındayız.
Yani, biz sorunumuzu halının altına süpürürken onlar bunu yapmamış, halka eğitimi götürmüş.
Tabii burada sunduğum istatistikler eğitimin kalitesiyle değil sadece süresiyle ilgili, bunu hiç akıldan çıkarmamak lazım.
Detaylara girip yaş gruplarının eğitim sürelerine baktıkça durumun çarpıcılığı daha da belirginleşiyor...
En az 50 yıllık ihmal...
SAĞ olsunlar, ülkemizle ilgili temel bilgileri OECD’den öğreniyoruz.
Bakın, bugün yaşayan vatandaşlarımızın 55-64 yaş arasında olanların yüzde 21’i lise mezunu. Yani beş kişiden biri.
45-54 yaş aralığında oran biraz artıyor: Yüzde 25. Yani dört kişiden biri.
35-44 yaş aralığına bakalım, burada oran yüzde 32, kabaca üç kişiden biri.
Ya görece ‘genç’ler, yani 25-34 yaş arası? Yüzde 46. Yarı yarıyadan az.
Bugün 34 yaşındaki kişinin 1980’de doğduğunu unutmayın.
Aynı yaş aralıklarını Kore için de vereyim de, kıyaslama yapılabilsin: 55-64 yaşındakilerin yüzde 48’i, 45-54 yaş arasındakilerin yüzde 78’i, 35-44 yaş arasındakilerin yüzde 96’sı ve 25-34 yaş arasındakilerin yüzde 98’i en azından lise mezunu bu ülkede. Henüz istatistiklere girmedi ama biz, 15-24 yaş arası nüfusta kabaca yüzde 60’a yaklaşan bir lise mezuniyeti tutturmuş olmalıyız; yani 1990-2000 arası doğanlarda. 2000 yılında doğanlar bugün 14 yaşında ve o kuşakta ancak yüzde 70’in üzerine çıkacağız lise mezuniyetinde.
Gelecek, bugünkünden o kadar da parlak olmayabilir anlayacağınız.
Konuya devam edeceğim.
Paylaş