Paylaş
Benimle aynı miktarda çalışıp Sosyal Güvenlik Kurumu’na kuruşu kuruşuna aynı primi ödeyen bir milletvekili, emekli olduğunda benden 2.5 kat fazla maaş alıyorsa en basitinden, o insan ayrıcalıklı bir kastın üyesi demektir.
Hele bir de aynı kişi ve üstelik ailesi de, ben hastalansam yanından geçemeyeceğim yurt içi ve dışı tedavi kurumlarına gidebiliyor, buralardaki her türlü harcaması Meclis tarafından karşılanıyorsa, burada eşitlikten söz edilemez. O kişi ayrıcalıklı bir sınıfın mensubudur zaten.
Bakın, milletvekili maaşından söz etmiyorum. Milletvekillerinin maaşında gözüm yok. Ama o maaşın anlamlı olabilmesi gerektiğini söylüyorum.
O maaş anlamlı olmalı, gerekiyorsa sahiden yüksek de olmalı ama bir şartla: Milletvekili ve ailesi başka bir yerden başka bir gelir elde etmemeli. Varsa yatırımları, milletvekilliği süresince ‘blind trust’ adı verilen bir çeşit fon olan yatırım araçlarına yatırılmalı.
Çünkü milletvekilinin yüksek maaş almasının mantığı, onun kimseye el açmak, maddi etki altında kalıp Meclis’te oy vermemesini sağlamak için.
Her neyse, bizim bu ülkede esas konuşmamız gereken şey siyasetin finansmanı. Milletvekili maaşı ve vekilin ayrıcalıkları bu konunun uzantılarından sadece biri.
Partilerin ve özellikle de seçim dönemlerinde adayların harcamalarının ve topladıkları bağışların şeffaf olmadığı bir yerde, siyasetin finansmanını ‘temiz’ kabul edemeyiz. Hazine yardımını biz partilere, ‘Ele güne el açmak ve sonra da çıkar dağıtmak zorunda kalmasınlar’ diye veriyoruz. Ama partilerimiz bağış toplamaya devam ediyor, adaylar kampanyalarını bilemeyeceğimiz yollarla finanse ediyor.
Trafikte itfaiye veya ambulans gibi geçiş
üstünlüğüne sahip olmak, silah ruhsatını yenilemek zorunda kalmamak, ağırlama ve ikram harcamalarını Meclis’e ödetmek, vize kuyruğuna girmek zorunda kalmamak için ailesi dahil herkese diplomatik pasaport istemek gibi uç taleplere varıldıysa, vay halimize. Gerçekten Bülent Arınç haklı ‘Şimdi eleştirirler sonra unuturlar’ derken. Çünkü esas konuşmamız gereken şeyi, siyasetin finansmanını hiç konuşmamışız. Bakıyorum iki gündür de bu konuya giren yok.
Böyle sorunlar bütüncül bir bakış açısıyla tartışılması gereken sorunlar. Mahalle dedikodusu üslubuyla
‘Onlar da çok para alıyor, zaten bir iş de yapmıyorlar’ demenin ne tartışmaya ne de yaralı bereli demokrasimize bir faydası var.
Milletvekilinin bağımsızlığını, partisi ve özellikle de lideri karşısında bile fikri hür vicdanı hür olmasını konuşalım. Tabii bununla birlikte onun maddi bağımsızlığını da seve seve karşılayalım.
Kimse kimseyi zorla milletvekili yapmıyor. Girenler hep gönüllü ve üste para veren insanlar. Ama hiç merak etmiyoruz, bir insan milletvekili olmak için üste para vermeyi nasıl kabul eder ve sonra da nasıl geçinir, diye...
İşin kilidi siyasetin finansmanında.
Bir milletvekili damdan düşse bakın neler değişir
Bana soracak olursanız, kürsü dokunulmazlığı dahil hiçbir dokunulmazlığı olmamalı milletvekillerinin.
Rastgele bir tanığın ifadesiyle cinayete azmettirmekten tutuklandığında, sırf mitingde poşu taktı diye terörist olarak yaftalandığında, vize kuyruğuna girdiğinde, polisin pusu kurmasıyla trafikte radara yakalandığında, devlet hastanesinden telefonla randevu istediğinde, havaalanında silah teslim masasına silahını bırakıp sonra kemeri ve ayakkabısını çıkarıp iki kere güvenlikten geçtiğinde, kendi parasıyla bussines sınıfta uçtuğunda, trafikte emniyet şeridine girenlerin resmini çekip Twitter’da paylaştığında görmek isterim ben milletvekillerini.
Belki o zaman bu memlekette normal insanların nasıl yaşadığına, neleri yaşadığına bire bir tanık olurlar ve o yaşam koşullarının olumlu anlamda düzelmesine bugünküne göre daha fazla katkı verirler.
Paylaş