Paylaş
EĞER siyaset vatandaşların mutluluğu ve refahı için yapılan bir şeyse, seçimi kim kazanırsa kazansın, 8 Haziran sabahı onu zorlu bir dizi görev bekliyor.
Bu görevlerin hepsi birbirine zincirleme bağlı; yani birinde yapılacak olumlu işler diğerlerini de olumlu etkiliyor; elbette tersi de geçerli, bir taraftaki kötüleşme zamanla diğer taraflara da yansıyor.
Yapılması gereken işler birbirine zincirleme bağlı ama yine de teker teker söylemekte, daha doğrusu bu işleri üç temel başlığa indirgemekte fayda var; en azından okunması daha kolay...
1- Demokrasi ve hukukun restorasyonu
Lafı dolandırmaya gerek yok; Türkiye’de demokrasi ve hukuk güvenliği özellikle 17 Aralık 2013’ten itibaren daha da bozuldu, daha da geriledi.
‘Paralel yapı ile mücadele’ elbette meşru ve gerekli bir şey ama bu mücadelenin hukuku kırıp dökmeden, hatta hukuk güvenliğini daha da yükselterek yürütülmesi gerek. Çünkü ‘Paralel yapı’ya atfedilen suçlamalardan başlıcası, zaten hukukun araçsallaşması.
Hukukun araçsallaması dün de demokrasiyi engelliyordu, bugün de engelliyor. Çünkü hukukun araç haline gelmesi, aynı zamanda gücü elinde tutanların hukuku da kontrol etmeleri anlamına geliyor. Öyle olunca da gücü elde tutmak için kolayca evrensel hukukun dışına çıkılabiliyor.
Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan şey güçlülerin hukuku değil herkese eşit mesafede duracak, meselelere deliller çerçevesinde ve insan hakları odağıyla bakacak güç odaklarından bağımsız ve tarafsız bir hukuk.
O hukuk beraberinde demokrasiyi de getirir.
İnsanların konuşmaya, yazmaya çizmeye, eleştirel olmaya çekindiği bir ülke, vatandaşına mutluluk da refah da sağlayamaz.
2- Bilgisini kendi üreten ve satan ülke
En basit örnek domates. Her gün tükettiğimiz, ‘yerli ürün’ saydığımız domates aslında yerli falan değil. Ülkemizde üretilen, tüketilen, hatta yurtdışında ihraç edilen domatesin neredeyse tamamının tohumunu ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz şey tohum değil, bilgi!
Türkiye ekonomisini geliştirmek, halkının refah ve mutluluğunu arttırmak istiyorsa işe temelden başlamalı, kendi bilgisini kendisi üreten ve bu bilgiyle ortaya çıkardığı ürünleri dünyaya satan bir ülke olmalı.
Bu güzel temenninin yerine gelmesi için de daha iyi, daha kaliteli eğitime ihtiyacımız var.
İşte burada zincirleme etki başlıyor: Eğer ülkenizde temel özgürlüklerden dahi korkuluyorsa, daha iyi ve kaliteli eğitiminiz olamaz. Çünkü eğitimden esas beklediğimiz şey, çocuklarımızın yaratıcı bireyler olmalarıysa eğer, bunu düşünceyi ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalarla başaramayız.
Bu kısıtlamalar varken bilimcileriniz bilim yapamaz, mühendisleriniz tasarım yapamaz, ortaya sanat diye sadece siyasi protesto mahiyetinde ‘eser’ler çıkabilir iyimser ihtimalle.
3 -Yurtdışındaki prestiji geri kazanmak
Kendi iç barışını sağlayamamış bir ülke ne yakın çevresine ne de dünyanın daha uzak yerlerine barış götürebilir.
Dış politika uzayda veya hava boşluğunda yapılan bir şey değil. Siz içeride ne iseniz yurtdışında da o olursunuz en fazla.
Türkiye’nin Arap dünyası ve Ortadoğu’da en yüksek prestije sahip olduğu dönem, bizim aynı zamanda Batı’nın gözünde de en yüksek prestije sahip olduğumuz dönemdi. Bunu da, içeride bütün beklentileri olumluya çevirerek başarmıştık.
Bugün Batı’da da Arap dünyası ve Ortadoğu’da da yalnızlaşan Türkiye’yi eski konumuna geri getirmenin yolu, aslında içeriden geçiyor.
Zincirleme etki tam da bu: Özgürlüklerimiz ve demokrasimiz hukuk güvencesinde olmalı, bu olursa ekonomik gelişmenin de önünü açarız ve hepsi birlikte Türkiye dünyada yeniden yüksek prestijli bir ülkeye dönüşür.
*
Siyasetin amacı halkın mutluluğunu ve refahını arttırmaksa, 8 Haziran sabahından itibaren iktidara kim gelirse gelsin yapılması gerekenler bunlar.
Paylaş