Paylaş
Dünkü Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu’nun da yazdığı gibi, hükümetin Gezi sırasındaki davranışı, bir yerde onun demokratikleştirici, reformcu imajını da yerle bir etti.
Hükümet bu durumun farkına vardı; eylül ayında bir ‘demokratikleşme paketi’ açıkladı. Paket, hükümete bir ölçüde nefes aldırdı.
Ama hemen ardından bu kez 17 Aralık operasyonu ve sonrasında hükümetin polise ve yargıya sert müdahalesi geldi. Biraz toparlanır gibi olan ‘demokrat’ imajı yeniden yerle bir oldu. Avrupa’dan Amerika’ya çok sert eleştiriler gelmeye başladı.
Hükümet bir kez daha çareyi demokratikleşme paketinde arıyor. Şimdi, zaten taa 2005’te yeni Türk Ceza Kanunu çıktığında yürürlükten kaldırılması gereken Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmaya, bu arada özel yetkili mahkemeleri de tamamen yok etmeye karar verdi hükümet.
Her ikisi de doğru ama gecikmiş hamleler.
Ancak, yargıya ve yürümekte olan soruşturmalara müdahaleler devam ettikçe bu hamlelerin AK Parti’ye kaybettiği imajını geri kazandırması çok zor.
Çünkü mesele birdenbire, kısmi hamlelerle demokrasiyi geliştirmek olmaktan çıktı. AK Parti’nin otoriter bir düzen değil gerçek bir demokrasi peşinde olduğuna herkesi inandırması için gereken eşik de çok yükseldi.
Açıkçası, AK Parti hükümeti daha önce hiç sıkışmadığı kadar sıkışmış durumda.
Otoriterliğe yönelemiyor, Batı baskısı ve daha önemlisi ekonomik durum engel oluyor.
Demokrasi ve hukuk devletini bihakkın kurmaya yönelemiyor; yolsuzluk soruşturmalarındaki kontrolü ortadan kalkacak diye çekiniyor.
AK Parti kendine müttefik mi arıyor?
DEMOKRATİKLEŞME hamleleri akla ister istemez bir soruyu getiriyor: AK Parti
kendine müttefik mi arıyor?
Diyelim ki arıyor.
Kim olacak o müttefikler?
Asker olabilir mi? Ergenekon, Balyoz gibi davaların yeniden görülmesi ihtimali akla bunu getiriyor ama ‘ulusalcı’ kesimin AK Parti’ye cemaatle savaşında yardımcı olması pek uzak bir olasılık.
Türkiye’de sol liberal seküler kesimi AK Parti Gezi olayları sırasında kaybetti. Bir daha
geri kazanabilir mi, şüpheli.
Kürt siyasi hareketi?
Evet olabilir ama şimdi onlar da yavaş yavaş şartlar koşmaya başladılar.
Batı? Evet ama
bir yere kadar...
Yolsuzluktan aklanmadan, araya mesafe koymadan zor
HÜKÜMETİN ve AK Parti’nin ‘eski mutlu günler’e dönmesi pek kolay değil. Köprülerin altından çok sular akmış olacak.
Ama her şeyin kökenindeki 17 Aralık tarihli yolsuzluk suçlamalarından aklanmak veya hükümetle bu yolsuzluk arasına ciddi bir mesafe koymak bazı şeyleri değiştirebilir.
Daha önce Cumhurbaşkanı Gül de bir TV mülakatında söyledi, yolsuzluk suçlaması öyle bir suçlama ki, tamamen aklanmadan ve aklandığına da herkesi ikna etmeden ondan kurtulamıyor politikacı.
Hükümet, şimdi bu suçlamaları unutturmaya çalışıyor ama onlar unutulacak gibi değil. 17 Aralık operasyonunun iddianamesi de hazır; İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın soruşturmayı yürüten savcıları görevden alması bu iddianamenin açıklanmasını kısa bir süre geciktirebilir ancak.
İddianame ortaya çıktığında haftalarca Türkiye başka bir şey konuşmayacak.
AK Parti bu imtihanı vermek zorunda;
kaçış yok.
TMK kalkınca kaç kişi serbest kalacak?
SADECE 2012 yılında savcılarımız Terörle Mücadele Kanunu’ndan 4 bin 945 dava açmışlar.
TMK, özel yetkili savcılarımızın en çok kullandığı ‘özel kanun’. İkinci sırada Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu var.
TMK’nın tamamen ortadan kaldırılması, devam eden pek çok davanın tamamen veya kısmen düşmesine neden olacağı gibi, cezaevlerindeki bir kısım hükümlü ve tutuklunun da serbest kalmasını sağlayacak.
Cezaevinden kaç kişinin çıkacağının hesabını sadece Adalet Bakanlığı bilebilir veya bu hesabı derleyebilir.
Teröre karşı savunmasız mı kalındı?
TERÖRLE Mücadele Kanunu tamamen yürürlükten kaldırılacak diye terör karşısında tamamen savunmasız kalınacağını düşünmeyin.
Türk Ceza Kanunu yenilenirken zaten TMK’nın kaldırılması öngörülmüştü ve bu kanundaki maddeler ceza kanununa taşınmıştı. O dönemde hükümet TMK’yı ‘Terör örgütüne yanlış mesaj olur’ düşüncesiyle kaldırmamıştı.
Bugün mesaj kaygısı başka bir noktaya geldi; TMK kalkıyor. İyi de oluyor.
Paylaş