Paylaş
Gelin, ne olup bittiğinin üzerinden teker teker geçelim:
1. Zarrab’a Amerika’da yöneltilen suçlamalar (en azından şimdilik) Türkiye’de yöneltilen suçlamalarla aynı değil. Zarrab ve diğer iki sanık, İran’a yönelik Amerikan ambargosunu delmekle suçlanıyor. Türkiye’de böyle bir suç yok; o yüzden suçlamalar arasında da bu yoktu.
2. Türkiye’de Zarrab’a yönelik suçlamalar aslında çok ciddiydi ama bir yargılama yapılmadan bu suçlamalar ortadan kalktı. Hatırlayalım, temel suçlama bakanlara rüşvet vermekti.
3. İran’a yönelik ambargolar bugün birer birer kalkıyor ama zamanında bunlar üç kategoriydi. Birinci kategoriyi Amerika’nın tek taraflı olarak ve kendi başına koyduğu ambargolar oluşturuyordu. İkinci kategori, İran’ın nükleer programına başlaması sonrası Birleşmiş Milletler tarafından getirilenler oldu. Ve son olarak BM ile birlikte Avrupa Birliği’nin de bazı tek taraflı ambargoları oldu.
4. BM kaynaklı olanlar dışındaki ambargoların Türkiye dahil üçüncü ülkeler üzerinde bir hukuki yaptırımı yoktu esas olarak ama mesela Amerika kaynaklı ambargoları çiğneyen kişi ve şirketlerin özellikle Amerika nezdinde başları derde girebiliyordu. Nitekim geçmişte Amerika çok sayıda Türk vatandaşı için bugün Zarrab’a yöneltilenlere benzeyen suçlamalar yöneltti, pek çok Türk şirketi Amerikan kara listelerine girdi.
5. BM tarafından konan bir ambargoyla zaten kısıtlı olan kendi merkez bankasının yapabilecekleri iyice kısıtlanan İran, sattığı petrol ve gazın parasını bile alamaz hale geldi. Bunun üzerine Türkiye’de Halk Bankası’nda bir hesap açıldı, Türkiye İran’dan aldığı petrol ve gazın parasını bu hesaba yatırmaya başladı. Hesabın kontrolü İran’daydı.
6. Ambargo dışı olan ürünleri almak isteyen İran, çeşitli kişi ve şirketlere yetki vererek Halk Bankası’ndan yapacağı alım kadar paranın çekilmesini sağladı ve bu malları ithal etti. Yani bir yerde İran’ın ne aldığını ve aldığı şeyle ambargoları delip delmediğini kontrol sorumluluğu Halk Bankası’nın oldu. Teorik olarak eğer alınacak şey ambargo kapsamındaysa Halkbank’ın gerekli akreditifi açmaması gerekiyordu.
7. Mesela altın gibi değerli metalleri İran’a ihraç etmek belli bir zamana kadar ambargo kapsamında değildi. Dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la özel ilişkileri olduğu daha sonra yapılan bir yargılamayla iyice ortaya çıkan Babek Zencani ve onun Türkiye’deki iş ortağı olduğu anlaşılan Reza Zarrab, uzunca bir süre belli bir komisyon karşılığında İran’ın kendi parasıyla dünyanın sağından solundan altın alıp onları fiziken İran’a gönderdiler. Bu ticaretin önemli bölümüne Halk Bank göz kulak oldu.
8. Bu altın ticareti çok büyük rakamlardan oluşuyordu. O kadar ki, Türkiye’nin dış ticaret istatistiklerini bile bozdu; bazıları bu ticaret sayesinde Türkiye’nin ödemeler dengesinin düzeldiğini iddia etti ama bu doğru değildi, çünkü ne altın Türkiye’nindi ne de onları satın alan para. Burada olsa olsa bu ticaretten doğan komisyon Türkiye’nin ödemeler dengesine pozitif katkı sağlıyordu, o kadar.
9. Altın ticareti dikkat çekici, hatta astronomik boyutlara ulaşınca, İran’a altın satılması da ambargo kapsamına alındı. Ama Türkiye’de İran’ın parasını kullanan ve onu bir biçimde İran’a gönderen organizasyon dağılmadı; bu kez ambargo dışı kalan gıda vs ticareti başladı. Ancak 17 Aralık dosyasından biliyoruz ki, bu ticaretin hayali olma ihtimali hayli yüksek. Yani, İran’a diyelim 100 ton buğday satıldığı iddia ediliyor ama o 100 tonu taşıdığı söylenen geminin kapasitesi o kadar değildi. Dolayısıyla bu kişiler ya düpedüz İran’ın parasını çalıyordu ya da İran’a fiziki para taşıyorlardı.
10. Bir hesaba göre Reza Zarrab, İran adına yürüttüğü bu ticarette yüzde 15 civarında bir komisyon geliri elde ediyordu. Yani, İran kendisine ait her 1 lira için 85 kuruşluk mal veya altın alabiliyor, 15 kuruş Zarrab’da kalıyordu.
11. Meşhur 17 Aralık dosyasında Zarrab’ın bu 15 kuruşların yaklaşık yarısını Türkiye’de rüşvet olarak dağıttığı iddia ediliyordu.
12. Şimdi Amerika’da yöneltilen suçlamalardan anlıyoruz ki, Zarrab sadece Halkbank’tan İran’ın izniyle bu ülkenin parasını çekip sonra da mal alıp bu ülkeye yollamıyordu, bir de bir nevi paralel İran bankası gibi hareket edip başka mal alımları için Kanadalı, Çinli veya Türkmen şirketlere para transferini o gerçekleştiriyordu. Bu transfer edilen paraların Zarrab’a İran tarafından nasıl verildiği henüz karanlık.
13. Konuşulan ve merak edilen şey, ABD’de Zarrab’a yöneltilen suçlamaların Türkiye’ye yöneltilip yöneltilmeyeceği. Şimdiden Türkiye’de bir nevi halk kahramanına dönüşen Amerikalı savcının, Zarrab’ın Kanada, Çin ve Türkmenistan’a göndermeye çalıştığı paraların kaynağında Türkiyeli bir banka olup olmadığını öğrenmesine bağlı bu durum.
Paylaş