Paylaş
Haberlerin kaynağı Edward Snowden adlı, 1983 doğumlu bir Amerikalıydı. Snowden, son olarak Amerika’nın dünya çapındaki elektronik istihbaratını yapan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) bir taşeronunda çalışıyordu.
Snowden, çalıştığı yerden epey büyük miktarda belgeyi kopyalayıp Hong Kong’a kaçmış, burada The Guardian’ın Amerika baskısı için çalışan Glenn Greenwald ve onun partneri belgeselci Laura Poitras ile buluşmuş, hem elindeki belgeleri gazeteciye vermiş hem de kameraya da çekilen bir mülakatla kendisini açığa çıkarıp bu sızdırmaları neden yaptığını anlatmıştı.
Hem Amerikan iç kamuoyu hem de Batı dünyası Snowden’ın açıklamalarıyla sarsılmıştı. Bu açıklamalar arasında Amerika’nın Almanya Başbakanı Angela Merkel’in telefonunu dinlediği de vardı; Britanya istihbaratının bir uluslararası toplantı için Londra’ya gelen Türk Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in otel odasına ve otel telefonlarına mikrofon yerleştirdiği de...
Türkiye o sırada Gezi olaylarıyla sarsıldığı için Snowden ve açıklamaları yeterince kamuoyuna yansımadı; ardından yaşanan gelişmeler de yeterince iyi izlenmedi.
Snowden Moskova’ya kaçtı, 39 gün havaalanında yaşadıktan sonra ona sığınma hakkı verildi. Halen Rusya’da.
Britanya polisi, The Guardian’ın merkez binasını bastı, gazetenin elinde olan Snowden belgelerinin saklı durduğu bilgisayar disklerinin silinmesini sağladı.
Bu arada Snowden belgelerini The Guardian adına haberleştiren ve Snowden’ın özel güvenine sahip olan Glenn Greenwald, eBay adlı internet sitesinin kurucusu Pierre Omidyar’ın sağladığı inanılmaz büyüklükte bir sermayeyle kendi internet gazetecilik portalı olan ‘The Intercept’i kurmaya koyuldu.
Snowden belgeleri artık sadece Greenwald’daydı ve o da Amerikan veya Britanya mahkemelerinin erişemeyeceği bir yerdeydi. Ve belgeler anlaşılan çok ama çok büyük bir yığındı; daha hepsini gözden geçirmeye ve haberleştirmeye vakti olmamıştı Greenwald’un.
Ama şimdi, Snowden’ın belgeleri kendisine teslim etmesinden 14 ay sonra biliyoruz ki artık Greenwald o vakti buldu ve belgeler içinden NSA ve Britanya’nın elektronik istihbarat ajansı GCHQ’nun Türkiye ile ilgili operasyonları ilk haberlerden biri oldu. (The Intercept, adını duyurabilmek için bu haberleri saygın Alman dergisi Der Spiegel’e de verdi, iki yayın eşzamanlı ve ortak yapıldı.)
Şimdi Türkiye günlerdir bu konuyu konuşuyor. Türk istihbarat servisleriyle Amerikan NSA arasında bu denli derin ve büyük bir ilişki olduğunu, bu konulara meraklı olduğum halde ben de ilk kez bu belgelerden öğrendim. NSA’in Ankara’da 40 kişilik bir resmi ofisi olduğunu, bu örgütün artık MİT bünyesine geçmiş olan bizim elektronik istihbarat örgütümüz olan GES’e teknoloji, bilgi ve eğitim sattığını bu sayede öğrendik. Geçmişte MİT’in maaşını Amerika’nın ödediği hatırlanacak olursa, hizmet satın almaya geçmek bir ‘ilerleme’ sayılabilir!
Amerika’nın, Britanya’nın veya Almanya’nın Türkiye’de önemli yerleri dinlemeye çalışması ve hatta dinlemesi kim için şaşırtıcı oldu, sürpriz etkisi yarattı bilmiyorum. Ama böyle şeylerin ortaya çıkması dinleyen için de dinleten için de sonuçta utanç vericidir; şu an o utanç yaşanıyor, o kadar.
Ancak, şu günlerde nedense kimsenin aklına bile gelmeyen bizim bize özgü bir başka utancımız daha var.
Türkiye dahil ülkeler, ‘dost’ görünümlü de olsa yabancı kulaklardan kurtulmak için kritik haberleşmelerini kendilerine özgü şifreli sistemlerle yaparlar. Mesela, TÜBİTAK’ın üretimi olan kriptolu telefonlar tam da Amerika, Britanya, Almanya ve başkaları o devlet büyüklerinin konuşmalarını dinleyemesin diye üretilmiş ve dağıtılmıştı.
Biliyorsunuz, devletimizin bütün önde gelenleri, kritik makamlarda olan 65 kişiye verilen ve TÜBİTAK imalatı olan kriptolu telefonların dinlendiğini ilan ettiler. Peki kriptolu telefonları kim dinledi? Amerika, Britanya veya Almanya mı, yoksa ‘içeriden’ birileri mi?
Kriptolu telefonlar içeriden işbirliğiyle dinlendi
Daha önce TÜBİTAK üretimi kriptolu cep telefonlarının nasıl dinlenmiş olabileceğiyle ilgili birkaç yazı yazmıştım; bence hâlâ en geçerli olasılık o yazılarda anlattığım ‘telefon klonlama’ yöntemiyle yapılan dinleme.
Bu telefonları kim dinledi bilmiyoruz ama benim yazdığım yöntemle yapılan dinleme için mutlaka ‘içeriden’ bir işbirliği şart. ‘İçeriden’ dediğim de TÜBİTAK’ta bu telefonların üzerine konan yazılımları üreten yer aslında.
Ancak o zaman, diyelim MİT Müsteşarı, Başbakan’ı aradığında bir üçüncü telefon da kendini Başbakan’ın telefonu gibi sisteme tanıtabilir ve ikili arasındaki konuşma şifresi çözülmüş olarak bu üçüncü telefona da yansır.
Peki o işbirlikçi kim ve acaba kiminle işbirliği halindeydi?
Bence bu, kriptolu telefonların dinlenmesi meselesi Cumhuriyet tarihimizin en büyük güvenlik skandalı. Ama göz göre göre unutuyoruz, unutturuluyoruz.
Paylaş