Ortadoğu’nun kapıları yüzümüze kapanırken

BİR zamanlar, Türk hükümeti, Irak hükümeti ve Suriye hükümeti ile ortak bakanlar kurulu toplantıları yapardı.

Haberin Devamı

Çok uzak zamanlar değil, dört-beş yıl önce olurdu bu.
Türk iş insanları, bu iki ülke başta olmak üzere karayoluyla ulaşılabilen bütün Ortadoğu coğrafyasına mal satardı.
Hükümetlerarası ilişkiler çok zamandan beri berhava olmuş durumda; bugün Türk kamyonları sınırın öteki tarafına geçmiyor, geçmiş durumda olanları geri getirmeye uğraşıyoruz.
Türkiye’nin güney sınırlarındaki iki büyük ülkeyle, Irak ve Suriye’yle siyasi ilişkileri de, ekonomik ilişkileri de dibe vurdu. Bir tek Kürt bölgesi kaldı geriye.
Türkiye, büyük olasılıkla, Musul’daki vatandaşlarımızı kurtardıktan sonra bölgeyle olan ilişkisini minimuma indirmeyi tercih edecektir; dün de yazmaya çalıştım, Kürtler ve Kürt bölgesi hariç ama Araplarla ilişkimiz, biraz da zaten ortada muhatap kalmadığı için sıfırlanacaktır.
Sonu belirsiz bir süre için bu böyle olacağına göre, Türkiye’de çok ama çok şey değişmek zorunda kalacak. Buna Türkiye’nin jeo-politik önemi de dahil.
Musul-Kerkük petrollerinin akışı, boru hattı IŞİD kontrolüne geçtiği için duracaktır. Kürt bölgesinin petrollerinin nasıl geleceği ise şimdilik belirsiz.
Düne kadar bir enerji geçiş ülkesi olarak önemli olan Türkiye, bugün kendi ihtiyacını karşılamak için alternatif kanallar arayışında. Bölgedeki enerji güvenliği ile ilgili düne kadar söylenen her şey boşa çıktı.
Irak ve Suriye’ye mal satamıyorsunuz, bu iki ülke üzerinden mallarınızı gönderemiyorsunuz. Oradan petrol alamıyorsunuz.
Peki Türkiye ne yapacak? Yaşananların bir de ekonomik bedeli olacak; siyasi bedele ilave.
Kısacası, Türkiye bir nevi siyasi ve ekonomik izolasyona uğrayacak; güneyimize, Ortadoğu coğrafyasına gitmek, oralarda ticaret yapmak, ekonomik çıkar peşinde koşmak düne göre çok daha zor olacak.
Şimdilik Kürt bölgesi hariç.
Dün yazmaya çalıştım; sınırımızın güneyinde şu an en büyük iki güvenlik riski, Sünni ve Şii Arapların birbiriyle savaşması ve Kürtler ile Araplar arasında bir savaş çıkması olasılığı. Bu son olasılığın gerçekleşmesi, Türkiye açısından Kürt bölgesini de denklem dışına çıkarır. Ve böyle bir savaşta tarafsız kalmak sahiden hiç kolay olmaz.
Peki ne yapacak Türkiye? Araplara sırtımızı dönüp, eskiden olduğu gibi duvarlarımızı yükseltip duracak mıyız?
Ortadoğu’da gelecekte aktif mi olacağız, pasif mi?
Irak ve Suriye’de merkezi hükümetler yıkılmak üzere çatırdarken kiminle iş tutacaksınız, ‘aktif’ olmaya kalksanız kimler üzerinden aktivitenizi gerçekleştireceksiniz?
Türkiye açısından takkeyi önüne koyup düşünme zamanı.

Haberin Devamı


Irak’ı bir arada tutmak mümkün mü?

Haberin Devamı

ESASEN Irak-Şam İslam Devleti, kısaca IŞİD denen örgütün Irak’ın ikinci büyük kenti olan Musul’u ele geçirmiş olması, Bağdat’a doğru ilerliyor olması bütün dünyada şaşkınlıkla izleniyor.
Düne kadar kimse bu örgüte böyle bir güç vehmetmiyordu.
Ama bugün Amerikan ordusunun Irak’tan çekilirken geride bıraktığı zırhlı silahlar dahil geniş bir envantere sahip bir örgütten söz ediyoruz artık.
Amerika tarafından eğitilen ve silahlandırılan Irak ordusunun IŞİD karşısında çarpışmadan dağılması, örgütün Bağdat’a doğru yürüyüşünde yaşanacakların habercisi sayılabilir belki. Bütün dünyanın endişesi de bu yönde.
Maliki hükümeti, Şii çoğunluğa dayalı askeri bir güçle IŞİD’in karşısına yakın zamanda çıkacak; o anlaşılıyor.
Böyle olduğunda, yani ‘merkezi’ Irak hükümeti savaşa girdiğinde acaba ülkedeki Sünnileri hâlâ Irak’a bağlı tutmak mümkün olacak mı? Kuzey’in Kürtleri bu savaşta Bağdat’ın Şii güçlerini ne ölçüde destekleyecek, hatta destekleyecek mi?
Ve son olarak en büyük soru: Irak bütün bu badirelerin ardından bir ve bütün olarak kalacak mı?
Dün de yazdım, Irak bir parçalanma sürecinde. Ve bu sürecin ne kadar süreceğini de, bir gün bitip bitmeyeceğini de bilmiyoruz.

Haberin Devamı


Petraeus koalisyonu tekrar oluşur mu?

2003’teki Amerikan işgali sonrasının ilginç derslerinden biri Musul’da yaşanmıştı. Burayı işgal eden gücün komutanı olan David Petraeus, El Kaide direnişini engellemek için aşiret liderlerinden oluşan bir ‘Sünni Arap Bölgesel Konseyi’ oluşturmuş, kenti de böyle yönetmişti.
Petraeus’un şehirden ayrılmasının ardından bu konsey işlevsizleşince birden Musul karışmış, yeniden iç çatışmalar başlamıştı.
Musul’un bugün bu kadar kolayca IŞİD’in eline geçmesinde Sünni aşiretlerin tavırları önemli. Ama en az onun kadar önemlisi, Maliki hükümetinin Şii politikaları.
O yüzden, bir zamanlar şehre görece barış getiren Petraeus koalisyonunun yeniden kurulması olasılığı çok ama çok düşük.

Yazarın Tüm Yazıları