Paylaş
Ama buna karşılık Kore 10 bin dolardan 25 bin dolara 19 yılda, Tayvan 18 yılda, Japonya 22 yılda sıçramış.
Peki biz ne kadar bekleyeceğiz? Son yıllarda yükselmek bir yana geri düşme eğilimine girdik; ekonomimizin dolar bazında büyümesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle ‘patinaj’ yapıyor.
Büyümemizi ihracatla yapacağız; ama bunu başaramıyoruz. İhracatımız arttıkça dış ticaret açığımız da artıyor. Oysa ihracatımızın ithalatımızdan fazla olması durumunda ‘ihracatla büyüme’den söz edebiliriz; öbür türlü ihracata çalışan sektörlerin büyümeye katkısı ancak iç pazara yaptıkları katkıyla sınırlı kalır.
Peki ne yapacağız da ithal ettiğimizden daha fazla şey ihraç edeceğiz?
Birkaç hafta önce yazdım; bizim en fazla ithal ettiğimiz şey aslında bilgi. Bilgiyi kendimiz üretemediğimiz için başkalarından alıyoruz. Ve bilgiye ödediğimiz para toplam ithalatımızın üçte biri kabaca.
Bu sayfadaki grafiği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB’un düşünce üretme kuruluşu TEPAV’ın yöneticisi Prof. Dr. Güven Sak’ın geçenlerde yaptığı bir sunumdan aldım.
Grafik, Türkiye’nin yaptığı ihracatın kompozisyonunu OECD ülkeleriyle kıyaslıyor.
Görüyorsunuz, bizim ihracatımız için yüksek teknoloji içeren ürünlerin miktarı 2000 yılından beri düşüşte (yüzde 8’den 4’e). Buna karşılık ‘orta teknoloji’li ürünlerin oranı 2000’den 2005’e geçerken sıçramış ve orada kalmış, yüzde 30’larda.
Bu aslında şu demek: Biz 2000 yılında kabaca ne kadar yüksek teknoloji ürünü üretiyorsak bugün de üç aşağı beş yukarı o kadar üretiyoruz o yüzden toplam ihracatta yaşanan büyümede yüksek teknolojili ürünlerin payı bırakın yerinde saymayı azalıyor.
Problemlerimizin yattığı yer tam burası.
Başkasının ürettiği bilgiyle ve lisansıyla bile olsa yüksek teknoloji üretimimizin toplam içindeki payını arttıramamamız aslında çok vahim bir duruma işaret ediyor.
Türkiye sadece orta gelir tuzağına takılıp kalmıyor; orta teknoloji tuzağının da içinde ülkemiz.
Geçenlerde yine Prof. Dr. Güven Sak’ın bir yazısından öğrendim, yıllar önce biz Korelilerden gelip bizim teşvik sistemimizi incelemelerini istemişiz. Onlar da yazdıkları raporda kibarca bizim teşvik sistemimizin fazla ‘eşitlikçi’ olduğunu söylemişler.
Yani biz aynı anda herkese, her sektöre teşvik veriyoruz. Oysa Kore, seçilmiş sektörlere odaklanarak uyguladı teşviklerini. Onlar bu sayede 10 bin dolardan 25 bin dolara 20 yılın altında sıçradılar.
Bakalım biz kaç yıl bekleyeceğiz.
Eğitime yatırım yapmadan sıçrayamayız
YÜKSEK teknolojili ürünler üretmek için sadece bilim insanlarına, o bilimi teknolojiye çevirecek mühendislere, bu tasarımlarda gelecek görecek girişimcilere ihtiyacımız yok. Bir de o ürünleri üretecek işçi ve ustabaşları lazım bize.
Nitelikli bir işgücüne sahip değilseniz, yabancı sermaye de kendi teknolojisiyle gelip burada üretim yapmıyor, yerli sermaye de.
Türkiye’nin görece gençlerinin, 25-34 yaş grubu nüfusumuzun sadece yüzde 46’sı lise ve üstü okul mezunu; yüzde 54 niteliksiz.
Yüksek teknolojili ürünler üretmek, bunların ihracat içindeki payını arttırmak sadece üstyapıyla ilgili bir sorun değil anlayacağınız; hatta esas altyapıyla ilgili.
Biz aynı anda hem herkesi eğitmek hem de eğitim kalitemizi bugün olduğu yerin katbekat üstüne çıkarmak zorundayız. Bunu yapmadan zenginleşmek söz konusu değil.
Paylaş