Paylaş
Avrupa Birliği’nin çoğu üyesi Şengen anlaşması sistemi içinde ama o sistemi yaratmak da, daha sonra o sisteme girmek de hiç kolay olmadı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son Lübnan gezisinde, öncelikle Türkiye-Suriye-Lübnan-Ürdün’ü kastederek ‘Gelin bizim de Şengen’imiz olsun’ dedi. Keşke olsa, olabilse, hatta bütün dünya ülkeleri arasında Şengen benzeri bir serbest dolaşım-serbest seyahat sistemi olabilse.
Ama son bir keşke daha var: Keşke Şengen kurmak o kadar kolay olsa.
Şengen dediğiniz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin imzaladıkları bir anlaşma. Anlaşma adını imzaların atıldığı küçük şehirden alıyor.
Bu anlaşma, tarihte yapılmış en büyük bilgi paylaşma anlaşması aslında. Anlaşmanın tarafı ülkelerin polisleri (ve varsa jandarması da) elindeki bütün bilgiyi Şengen sistemiyle paylaşıyor.
Sadece polis de değil, gümrük teşkilatları da aynı şekilde bilgileri paylaşıyorlar.
Yetmedi, bir de sınır güvenlik örgütleri aynı şekilde bilgi paylaşıyorlar.
Burada pasaportunuza bir Şengen vizesi almak için onca çile çekiyorsunuz, özel hayatınızla ilgili (tapularınızdan banka hesaplarınıza ve özel sigortalarınıza kadar pek çok şey) bir sürü bilgiyi Şengen sistemine vermiş oluyorsunuz.
Mesela Şengen olmasaydı Abdullah Öcalan Roma’da tutuklanmazdı. Onun Roma’da havaalanından doğrudan sınırdışı edilmemesinin ve İtalya’nın başına bela olmasının nedeni, hakkında Almanya’dan çıkarılmış bir arama kararıydı. Bu karar sayesinde Şengen sistemi Öcalan’ı yakaladı, İtalya’da enterne etti.
Sonra Avrupa’da Şengen’i vareden bir alt yapı var: Rejimler birbirine benziyor, benzer hassasiyetlere sahip.
Ürdün veya Suriye ile Türkiye’de rejimler hiçbir biçimde birbirine benzemiyor. Bu iki polis devleti geniş istihbarat örgütleri yardımıyla vatandaşlarını sürekli kontrol altında tutuyorlar. Sanıyor musunuz ki, o devletler vatandaşlarına kolayca serbest dolaşım hakkı tanır?
Kısacası, Başbakanınki belki güzel bir temenni ama o kadar işte.
Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol var
DAHA önce yazdım, Cumhuriyet Halk Partisi’nde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultaya gitmekten başka çaresi yok.
Şu zamanlar, Kılıçdaroğlu’nun şahsen parti içinde en güçlü olduğu zamanlar. Bu gücünü kullanıp birlikte daha uyumlu çalışabileceği bir Parti Meclisi’ni kurultaydan seçtirmeli Kılıçdaroğlu.
Ancak bunu yapabildiği zaman Kılıçdaroğlu’nun partisinde bir değişime gidip gidemeyeceğini konuşabiliriz, daha önce değil.
Aralık ayında yapılması beklenen kurultay için Kılıçdaroğlu’nun önünde iki seçenek bulunduğunu düşünüyorum:
1. Önder Sav ve ekibine karşı Deniz Baykal ve ekibiyle bir zımni, adı konmamış işbirliğine gitmek, önce Sav ve ekibini partiden tasfiye etmek, sonra Baykal’la yaşanacak kaçınılmaz hesaplaşmayı beklemeye başlamak;
2. Aynı anda hem Baykal hem Sav ekibine karşı harekete geçmek, PM’ye bu iki ekibin damgasını taşımayan taze isimleri seçtirmek için çalışmak.
Kılıçdaroğlu, eminim günlerdir milletvekilleriyle yaptığı temaslarda kendi gücünü ölçmeye ve bu seçeneklerden hangisini hayata geçireceğini belirlemeye çalışıyor.
Bu dönem içinde gerek Baykal ve gerekse Sav’ın yumuşak mesajlarla uzlaşma arayışı içindeymiş gibi gözükmeleri de ilginç elbette.
Şu anda benim görebildiğim kadarıyla iki tarafla da köprüleri tam olarak atmıyor Kılıçdaroğlu ve elini göstermiyor. Bu durum ona göreli bir üstünlük sağlıyor.
Ancak unutulmaması gereken bir şey daha var: Baykal ve Sav, kendilerini cidden tehlikede hissedecek olurlarsa kısa zamanda bir araya gelebilir ve Kılıçdaroğlu’nun etrafını kuşatabilirler, onu hareketsiz kılabilirler.
Bakalım Kemal Kılıçdaroğlu hangi yolu seçecek...
Yeni bir Güven Partisi çıkar mı?
VAKTİ zamanında CHP’de ‘ortanın solu’ akımı güçlenip Bülent Ecevit ve arkadaşları partiyi ele geçirdiğinde ortaya yeni bir siyasi parti çıkmıştı: Cumhuriyetçi Güven Partisi. Bu, CHP’li yaşlı ve tutucu kuşağın partisiydi, bir süre sahnede kaldı, sonra yok oldu gitti.
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi yeniden 80’lerin SHP’si çizgisine getirmeye kalkışması, muhalefeti laiklik düzleminden başka bir düzleme çekmesi ve özgürlükçü bir tutum alması durumunda yeniden CHP grubu bölünebilir mi? Yeni bir Güven Partisi (veya Öz CHP) kurulabilir mi?
Bu sorulara peşin peşin hayır demek olanaksız.
Kemal Kılıçdaroğlu kaçınılmaz biçimde bu hesaplaşma noktasına doğru gidiyor.
Paylaş