Paylaş
Üçlü BDP heyetinin İmralı adasında Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmenin bizzat o heyetten Pervin Buldan tarafından tutulan notlarının Milliyet gazetesi tarafından yayınlanması ortalığı karıştırdı.
En sert tepkiyi birkaç gün sustuktan sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan verdi, görüşme notlarının yayınlanmasını ‘Çözüm süreci’ni baltalamaya yönelik bir adım olarak yorumladı.
Kendi adıma konuşayım, görüşme notlarının yayınlanmasının ‘Çözüm Süreci’ni neden ve nasıl baltaladığını ya da baltalayacağını anlayabilmiş değilim.
Bu çeşit görüşmelerin içeriğindeki her ayrıntının kamuoyuyla paylaşılması gerekmediğini, hatta tam tersine bir seviyede gizlilik ihtiyacı olduğunu ben de anlayıp kabul edebiliyorum. Bu yayınla gizliliğin kısmen de olsa ihlal edilmesinin bazı şeylerin yapılmasını güçleştirebileceğini de görüyorum.
Ancak bu güçlüklere rağmen son kertede görüşme notlarının yayınlanmış olmasının görüşmeleri sonuca erdirecek biçimde güçlendirdiğini de düşünüyorum.
***
Konuya duygularından çok aklıyla yaklaşmaya çalışan herkes, ‘Çözüm süreci’nin doğası gereği bir müzakere içerdiğini, yani al-ver dengesinin kurulmaya çalışıldığını da görebilir.
‘Al-ver dengesi’ derken de esasen bir koyun pazarlığından ya da tavizden söz etmiyoruz.
Çok basite indirgeyecek olursak, neticede ‘al’ınacak şey, ülkenin iç barışı ve huzuru olacaktır; ülke enerjisinin bir iç çatışmada harcanmasındansa vatandaşlarının refahında harcanması olacaktır. Buna karşılık ‘ver’ilecek şey de, demokrasi, özgürlük ve temel insan hakları olacaktır.
Demokrasi, özgürlük ve temel insan haklarının ötesindeki her şey, siyasi mücadelenin konusu olacak ve eğer elde edilirse zaman içinde ama mutlaka silahlı çatışma döneminin tamamen bitmesinden sonra elde edilebilecektir.
Bu söylediklerimi yayınlanmasıyla ‘Çözüm sürecine balta vurduğu’ söylenen görüşme notları da neredeyse tamamen doğruluyor.
O halde çekinecek, buluttan nem kapacak pek bir şey de yok.
***
Ben böyle diyorum ama medyamızda geniş bir kesim ve hükümet, görüşme notlarının yayınlanmasını ‘vatana ihanet’le bir tutar duruma geldi. Yani buluttan nem kapma aşamasını geride bıraktık, yağmurlar yağıyor bile.
Belki buna da sevinmek gerekir esasen. Yani, geçmiş ‘süreç’te Habur gibi bir hatadan gereken ders çıkarılmış, artık yoğurt bile üflenerek yeniyor. Bu gösterilen hassasiyet süreci ayakta tutuyor.
Sahiden, öldürmeyen şey güçlendiriyor!
BDP oyun dışı mı kaldı?
Başbakanın isimlendirmesiyle ‘Çözüm süreci’nin en ilginç aktörü, bir siyasi parti olarak Barış ve Demokrasi Partisi.
Son sızıntının BDP kaynaklı olması, bu partiyi sarsmışa ve ayakları suya erdirmişe benziyor. Son birkaç gündür gerek parti eş başkanlarının ve gerekse Ahmet Türk’ün açıklamalarının tonu, bir hafta önceden hayli farklı.
Esasında olması gereken şey, BDP’nin taa en başından itibaren çözümün nasıl olacağıyla ilgili kendisine ait bir görüşü olması ve bunu seslendirmesi.
Başbakan Erdoğan, defalarca BDP’ye bu çağrıyı yaptı.
Ama parti bir görüş açıklamaktan, bir politika belirlemekten özenle kaçındı. Son olarak da Kandil ile İmralı arasında sıkıştı. Bu sıkışıklığı görüşme notlarında çok net biçimde görmek mümkün.
Başa gelen bu ‘kaza’nın ardından BDP ya ‘Güvenilmez aracı’ olarak oyun dışında kalacak veya ‘Sadece posta güvercinliği yapan bir aracı değil kendine ait siyasi talepleri olan bir görüşmeci’ olarak oyunun içinde yer alacak.
Oyun dışında kalma olasılığının BDP’yi çok tedirgin ettiği görülüyor. Ama parti oyunun parçası olarak kalmak istiyorsa, basit bir aracı olmaktan çıkıp siyaset vazeden bir kuruma kendini dönüştürmek zorunda.
Öldürmeyen güçlendirir, kuralı burada da geçerli.
Paylaş