Okulda siyaseti konuştuk, gelin bir de eğitimin kendisinden söz edelim

TÜRKİYE, fikri enerjisini yeterince doğru kullanamayan bir ülke.

Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 5. sınıftan itibaren ‘başı açık’ olma zorunluluğundan vazgeçmesini ve bu konudaki kararı ailelere bırakmasını iki hafta canla başla tartıştık. Ama nedense eğitimin kendisini konuşamadık.
Tam bugün için böyle bir yazı yazayım derken, bana göre eğitim konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının en verimlisi olan Sabancı Üniversitesi bünyesindeki Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2013 yılı Eğitim İzleme Raporu’nun yayınlandığı bilgisi geldi.
ERG her yıl düzenli olarak Türk eğitim sisteminin durumunun objektif bir fotoğrafını çekmeye çalışıyor ve bunu da raporlaştırıyor. Ben de, her yıl bu raporu kendi köşe yazılarıma taşıyorum. Eğitim sorunlarını veriler ışığında ve masa başında oluşturulmuş yüksek fikirlere göre değil de verilere dayalı olarak konuşmak isteyenlere sahiden çok kaliteli malzeme sunuyor bu raporlar.
En genelden başlayalım. Türkiye’de devletin eğitim için yaptığı harcamalar (yatırım demek daha doğru, gelecek kuşaklara yatırım yapıyoruz çünkü) düzenli biçimde artıyor. 2007’de gayrisafi yurtiçi hasılamızın yüzde 2.5’inden azını eğitime harcarmışız, bugün bu rakam 2014 itibarıyla ikiye katlanacak gibi gözüküyor, yani GSYH’nin yüzde 4.6’sını eğitime harcıyoruz.
Milli gelirimizden eğitime aktardığımız rakam son yedi yılda ikiye katlanmış gibi gözükse de bu durum öğrenci başına yaptığımız eğitim harcamasına aynen yansımıyor; herhalde bunun sebebi öğrenci sayısının daha büyük bir hızla artması.
2006 yılında ortaöğretimdeki bir öğrenci başına yılda kabaca 2 bin 500 liranın biraz altında harcama yapıyormuşuz, 2013’te bu rakam 4 bin liraya çok yaklaşmış. Mesleki okullarda okuyan öğrencilere 2006’da öğrenci başına 4 bin liradan biraz az harcarmışız, bugün bu rakam 4 bin 300 lira civarına gelmiş. Okulöncesi ve ilköğretim öğrencilerine 2006’da 1500 liradan biraz fazla harcarmışız, bugün 2 bin 400 lira civarında harcıyoruz.
İki şeyi söylemek lazım:
1. Milli gelirden eğitime ayırdığımız pay büyük bir hızla artıyor da olsa bu yetersiz; bizim en azından milli gelirimizin yüzde 6’sını eğitime ayırmamız gerek.
2. Öğrenci başına harcamamız ekonomik anlamda rekabet ettiğimiz ülkelerle veya kendimizi eşit sayıp aralarına katılmaya çalıştığımız AB ülkeleriyle kıyaslandığında çok ama çok düşük.
Bu, eğitim sistemimizin kalitesini çok ama çok etkileyen en temel iki konudan biri. Diğeri, hiç kuşkusuz öğretmenlerimiz ve onların kalitesi.
Ekonomik durumda var olan somut ama yetersiz ilerlemeye karşılık, öğretmenlerimizin kalitesi konusunda maalesef pek iyi bir noktada değiliz.
Gelin öğretmenlerimize bir bakalım.

Haberin Devamı


Öğretmen 10 üzerinden 6 alıyorsa...

Haberin Devamı

MİLLİ Eğitim Bakanlığı yıllardır öğretmenler ve öğretmen eğitimi hakkında projeler hazırlıyor, raporlar yazılıyor, strateji çalışmaları yapılıyor vs ama maalesef bunların pek azı hayata geçiyor.
Bu başlanıp bitirilmeyen işlerin sonuncusu, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın kasım ayında, ‘Ulusal Öğretmen Stratejimiz hazır ama şu ortamda açıklamak doğru değil’ dediği 2011’de başlayan çalışma.
Fakat bütün bu başlayan ama tamamlanamayan işlerin arasında bir şey yapıldı; iyi de oldu. Geçen yıldan itibaren işe alınacak öğretmenlere, KPSS’nin yanı sıra bir de kendi öğretmenlik yapacakları alanda sınava girme zorunluluğu getirildi. İlki geçen yıl yapılan ‘Öğretmenlik Alan Bilgisi Sınavı’nın sonuçları temmuz ayında açıklandı.
Başörtüsü konusunda sahip olduğumuz tartışma ve konuyu manşete taşıma arzumuzun yüzde birine eğitimin kendisi konusunda sahip olsaydık, bu sınavın sonuçlarını günlerce manşetlerden tartışırdık aslında.
Bütün tabloyu da yayınlıyorum zaten ama birkaç örnek vereyim: Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği dalında KPSS’de yeterli puanı almış 23 bin 640 kişi 50 soruluk sınavı aldı; doğru cevap ortalaması 21.19.
İlköğretim matematik öğretmenliği için 6 bin 614 aday 50 soruluk sınava girdi, doğru cevap ortalaması 20.
Tabloyu yakından inceleyin; durumun ne kadar vahim olduğunu kendi gözlerinizle görün. Okullarda çocuklarımıza matematik öğretmesini, fizik öğretmesini, hatta din kültürü öğretmesini beklediğimiz öğretmenlerin kendilerinin aynı dersin sınavında ne kadar düşük bir başarı yakaladıklarını bilelim.
‘Atanamayan öğretmenler atansın’ demeyi biliyoruz ama o öğretmenlerin kendi derslerini ne kadar bildiklerini bilmiyoruz.
Hatırlayın, daha birkaç hafta önce 40 binden fazla öğretmen daha işe alındı. Bu sınava dayanılarak hem de.
Yarın bayram ama ben eğitimi konuşmaya devam edeceğim...

Yazarın Tüm Yazıları