Paylaş
GENEL seçimin ülkedeki siyasi aktörler açısından getirdiği belki en önemli sonuç, herkesi rasyonel olmak zorunda bırakması oldu.
Seçimin üzerinden iki ay geçti ve görünen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan AK Parti yönetimine, CHP’den MHP ve HDP’ye kadar bütün önemli siyasi aktörlerin hâlâ rasyonel olmaya şu kadar veya bu kadar direnmekte olduğunu görüyoruz.
Seçimin ardından ortaya çıkan Meclis aritmetiği, bir koalisyonu zorunlu kılıyor. Koalisyon, kimsenin birinci tercihi değil; yapılan siyasi yarışmanın doğası gereği olamaz da. Ve koalisyon, içine katılan partilere ister istemez bir maliyet çıkarır.
Aynı Meclis aritmetiğinin emrettiği bir başka gerçek, içinde AK Parti’nin yer almadığı bir koalisyonun mümkün olmadığı.
Şu anda AK Parti ile CHP bir koalisyon ihtimalini ‘keşfetme’ye çalışıyor. İki partinin heyetlerini oluşturan ‘kâşif’ler uzun bir çalışma yaptılar, raporlarını genel başkanlarına sunacaklar.
Benim edindiğim izlenim, bu keşif çalışmalarının CHP’deki AK Parti’ye (ve hatta giderek siyaset kurumunun kendisine) yönelik güvensizliği gideremediği... Çünkü CHP heyeti akla gelecek ve gelemeyecek pek çok kritik konuyu siyaset dışına, ‘bağımsız kurul’lara veya ‘uzman bürokrasi’ye devretme arzusunu belirtmiş.
Bu itirazlarının bir kısmında CHP haklı büyük olasılıkla; 2001 reformlarıyla oluşan özerk kurumların pek çoğu bugün iktidar güdümünde; bunların sahiden uzman ve özerk kurumlar olmasının sağlanması restorasyon gereği. Öte yandan bu dönemde gelir idaresinin ve vergi denetimlerinin de siyasi amaçlarla kullanıldığını gördük, Türkiye’nin gelir idaresini de siyasi kaygıların ötesine taşıyacak bir yapılanmaya gitmesi gerekir. Ama CHP anlaşılan burada da durmuyor, dış politikadan ulusal güvenliğe, yatırımlardan hazine yönetimine kadar pek çok konuyu da siyasetin alanının dışına çıkarmayı öneriyor.
CHP’nin böyle bir ‘irrasyonel’ tutumu olur da AK Parti’nin olmaz mı? AK Parti gündeme gelen hemen hemen her konuda, 13 yıllık iktidarını savunma, yapılan bütün işlerin yapılabilecek en iyi işler olduğunu anlatma eğiliminde. Her şeyin en iyisini ve en doğrusunu yapıyordunuz madem neden seçimi kaybettiniz?
AK Parti ile CHP arasında devam eden ‘keşif’ çalışmalarında iki parti arasındaki en büyük uzaklık işte bu rasyonel olamama hallerinde gizli; politika tercihlerindeki farklar aslında ikinci planda.
Ancak yine de, şu hesap önemli: AK Parti açısından bakıldığında MHP ile kurulacak bir koalisyonun maliyeti CHP ile kurulacak koalisyona göre daha yüksek. Çünkü MHP ile hükümet olunması halinde AK Parti’nin kurulduğu günden beri sürdürdüğü en temel iddialarının bir bölümünden (değişimcilik, demokratlık, reformculuk vs.) vazgeçmesi gerekecek; oysa CHP ile bu konulardan vazgeçmek gerekmediği gibi bu alanlarda ilerleme sağlamak bile mümkün.
Ancak AK Parti’nin göz önüne alması gereken bir başka maliyet hesabı daha var: Hükümet kurulamaz da erken seçime gidilirse ödenecek bedel ne olacak?
Bazıları, siyasete elitler arası bir spor gözüyle bakıyor ve seçime gidilirse kazançlı çıkılabileceğini bile söylüyor ama bu doğru bir bakış değil.
Genel seçimin üzerinden altı ay bile geçmeden yeniden seçime gitmek, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil bütün siyasi aktörlere bir bedele mal olur. Bana göre en önemli bedeli siyaset kurumunun kendisi öder; hükümet kurmak için bir araya gelememenin altından kimse kalkamaz.
Seçimde ortaya bir tek parti iktidarı çıkmadığına göre her durumda bir bedel ödenecek; mesele en düşük maliyeti bulmakta.
En düşük maliyetli seçeneği bulabilmek için de en önce rasyonel davranmaya başlamak gerek.
Paylaş