Paylaş
Son olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, Reyhanlı’da ölen 51 vatandaşı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümetin öldürdüğünü söyledi. Yani, ‘Katil hükümet’ dedi.
Bu, çok ama çok ağır bir itham. Hergün duymayacağınız, arkasında sağlam kanıtlar olmadan söylenmemesi gereken bir şey bu. Çünkü cinayet, dünyanın bütün ceza kanunlarında geçen ve esasen işlenebilecek en ağır suç.
Böyle bir ithamın ciddi dayanakları olması gerekir. Sırf siyaseten ve kelime oyunları, mantık yürütmelerle ulaşılan bir şeyin bu denli büyük bir itham içermesi, anlaşılan siyasetçilerin fikir yürütme yöntemini gözden geçirmesine neden olmuyor.
Hükümetin Suriye politikaları eleştirilebilir. Hatta eleşirilmeli. Ama hükümete ‘Katil’ dediğiniz anda, geri kalan eleştirilerin hiçbir önemi kalmıyor. Çünkü artık bundan daha fazlasını söyleyemezsiniz.
Kılıçdaroğlu, anlaşılan kendisini durduramıyor. ‘Erdoğan’ın Esad’dan ne farkı var’ cümlesi, aynen ‘Katil hükümet’ cümlesi gibi, geriye konuşacak bir şey bırakmayan bir cümle.
Esad’la Erdoğan aynıysa, aynı derecede ‘diktatör’se, acaba ana muhalefet lideri Türkiye’de de bir ‘halk ayaklanması’ mı öneriyor? Yoksa serbest seçime inanmaya, bu seçimlerle Ak Parti yerine kendi partisinin iktidar olabileceğini düşünmeye devam mı ediyor?
Başbakanı, hükümeti, iktidar partisini eleştirecek, özellikle de otoriterleşme eğilimleri, tek adamcılık, her kararı merkezden vermek gibi konularda söylenecek çok şey var. Ama bütün bu eleştirileri yüksek bir sıçramayla atlayıp ‘Esad ile Erdoğan’ın ne farkı var’ dediğimizde, gerçekten de eleştiri anlamlı olmaktan çıkıyor. Geriye kalan tek seçenek ‘Halk ayaklanması’ oluyor.
Acaba burada doğan bir dizi çelişkiyi Kemal Kılıçdaroğlu’na hatırlatmak anlamlı olur mu?
- Bu durumda CHP’nin kendisini Suriye’deki muhaliflere daha yakın hissetmesi gerekmez mi?
- Kendisi Erdoğan’a karşı ‘demokrasi mücadelesi’ verirken yurt dışından moral destek dahil hiçbir destek istemiyor mu?
- Hanes Swoboda’nın kapısında ne yapıyordu?
- Ve o kapıdan içeri neden giremedi?
Yasayla yalan söylemek olur mu?
Meclis gündemindeki bir yasayla, içki şişelerinin üzerine aynen sigarada olduğu gibi ‘İçki sağlığa zararlıdır’ yazılması öngörülüyor.
Peki ama içki sağlığa zararlı mıdır? Çok içerseniz evet. Hatta alkol zehirlenmesinden ölebilirsiniz bile.
Ama benzer bir durum çoğu yiyeceğimiz için geçerli değil mi? Mesela şeker, mesela ekmek... Bunları fazla tüketmek de çok zararlı.
Kaldı ki içki ve içecekleri ‘sağlığa zararları’ açısından sıralayacak olursak en önce gazoz, kola cinsi içeceklerin üzerine bu uyarıları yazmamız gerekmez mi?
Sağlığa zararın çizgisini nerede çekeceğiz? Yasalarla yalan söyleyebilir miyiz?
Milletvekillerine basit bir önerim var
Milletvekillerine ayrıcalıklar tanıyan yasa teklifi komisyondan geçti, genel kurula indi.
İndi ama şimdi biraz da kamuoyunun gazının alınması amacıyla henüz gündemin üst sıralarına taşınmadı. Bir zaman sonra, büyük ihtimalle de bir gece vakti bir önergeyle bu teklif gündemin en üst sırasına taşınacak ve sonra da hızla yasalaşacaktır.
Benim bu aşamadan sonrası için bir teklifim var. Milletvekilleri bu yasayla getirilen ayrıcalıkların normal ve olması gereken şeyler olduğunu söylüyorlar. O halde nasıl yasayı teklif etmekte dört parti işbirliği yaptıysa, yasayı Anayasa Mahkemesi denetimine sokmakta da bir işbirliği yapılsın, 110 imza bulunsun.
Eğer Anayasa Mahkemesi yasayı Anayasanın 10. maddesinde öngörülen ‘Kanun önünde eşitlik’e uygun bulursa, mesele yok. Herkes sussun o zaman.
Paylaş