Paylaş
Tam olarak 23 Aralık 1971’de, Kongre’den geçen ‘Kanserle Savaş’ yasasını imzalayan Başkan Nixon, bütün dünyaya kanseri birkaç on yıl içinde yeneceklerini ilan etti.
Ama olmadı. Bu yasanın yürürlüğe girmesinden ve kanser araştırmaları için milyarlarca dolarlık araştırmadan tam 50 yıl sonra The New York Times gazetesi geniş bir araştırma haber yayınladı; haberlerin sonunda anladığımız şuydu: Kanserle savaşta 50 yıl önce neredeysek hâlâ oradaydık; herhangi bir anlamlı ilerleme kaydedilmemişti.
Bunun nedenini nasılını tıp tarihi yazacak; benim de bu konuda söyleyecek şeylerim var ama bu yazının konusu o değil.
YENİ BAKIŞ AÇILARI
Amerika ve dolayısıyla dünya kanser hastalığıyla mücadelede onca yılı kaybettikten sonra nihayet doğru yolda ve insanlığı sonuca ulaştırma potansiyelini taşıyan yeni adımlar atılmaya başlandı; yepyeni bakış açıları geçmişte bulamadıkları fonları bulur oldular.
Kanser dediğimizde tek bir hastalıktan söz edildiği sanılıyor ama aslında bu hastalığın çok çeşidi var. Evet bu çeşitler arasında benzerlikler var ama ayrılıklar daha da fazla. Akciğer kanseriyle diyelim meme kanseri, genetik özellikler bakımından birbirinden çok farklı.
Yine de, kanseri yok etmek veya kanserle birlikte sanki kronik bir hastalığı varmış gibi uzun süre yaşamak için, bütün kanser türlerinde aynı şeye odaklanılıyor: Kanserli hücreyi şu veya bu yolla öldürmek, vücuttan söküp atmak.
ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ AMA...
Elbette erken teşhis en önemli konu. Dün bu köşede Prof. Dr. Sadık Esener’in ucuz ve kolay uygulanabilir bir erken teşhis yöntemi bulmak için Amerika’nın önemli araştırma merkezlerinden birinin başına geçtiğini, bu merkezin 10 yılda 1 milyar dolarlık bir fonu kullanacağını yazdım.
Sadece Prof. Esener ve ekibinin erken teşhisi kolaylaştırmak için çalıştığını düşünmeyin, başka böyle onlarca merkez var aynı konuda uğraşan.
Ancak erken teşhis olsa dahi, kanserli hücreleri öldürmemiz lazım. Peki nasıl öldüreceğiz?
İnsanlık bu amaçla onlarca yılını kemoterapi adı verilen zehirlerle geçirdi; kemoterapilerin başarısı çok sınırlı. Eğer elverişli bir tümörse ameliyat da bir çözüm gibi gözüktü ama aslında ameliyatın da başarısı sınırlı; çünkü bir tane kanserli hücre kalsa, hastalık tekrar ediyor.
ADRESE TESLİM ZEHİRLER
Bir yandan kemoterapiyi mükemmelleştirmek, doğrudan ve sadece o kanserli hücreye gidecek zehirler yapmak ve o zehirleri de sadece kanserli hücreye göndermek konusunda önemli çalışmalar yapılıyor. Bazı kanserlerde çok başarılı sonuçlar da alındı; mesela çocukluk kan kanserlerinin bazı çeşitlerinde iyileşme oranları çok yüksek.
Fakat artık eldeki tek alternatif kemoterapi değil. Bir başka yol, kanserli hücreyi aç bırakıp onun ölmesini sağlamak. Bu amaçla kimyasal değil biyolojik yani yaşayan ilaçlar geliştiriliyor.
MEME KANSERİNDE BÜYÜK BAŞARI
Örneğin daha çok kadınları tehdit eden meme kanserinin en yaygın ve en agresif türü olan ‘HER +’ tipli tümörler üzerinde yüzde 84 gibi inanılmaz başarılar elde eden ilaçlar var artık. (Bu ilaç aylardır Türkiye’de lisans bekliyordu, acaba ne oldu?)
Bir başka ve çok ümit veren yöntem, vücudun kendi özsavunması yoluyla kanseri yok etmek. Kanserli hücrenin kanserli olabilmesi ve çoğalabilmesi için bizim savunma sistemimizin savaşçı hücreleri olan T Hücrelerinden gizlenebilecek şekilde mutasyon geçirmesi gerekiyor.
KANSERİ VÜCUDUN YENSİN
Peki kanser hücresini yeniden T Hücrelerine görünür kılabilir miyiz veya T Hücrelerimizi o kanserli hücreyi yakalayıp öldürmesi için yeniden programlayabilir miyiz?
İşte bu alanda da çok önemli gelişmeler oluyor dünyada; hatta diyebiliriz ki, şu anda kanserle ilgili en çok araştırma fonu immünoterapiye, yani vücudun kendi savunma sistemi yoluyla kanserin yenilgiye uğratılması çabalarına akıyor. (Bu arada T Hücreleriyle ilgili araştırmaların bir yan faydası, kanser değil ama yine de ölümcül bir beyin hastalığı olan MS konusunda inanılmaz bir başarıya götürdü insanlığı ve MS’in geriletilebildiği görüldü.)
Kısacası, Amerika’nın kanserle savaş ilan etmesinin üzerinden 55 yıl geçtikten sonra kanseri tamamen yenme veya kanserle birlikte sürekli ilaç alarak yaşama konusunda bizi ümitlendirecek kimi gelişmeler yaşanmaya başladı.
Bakalım kesin zafer gelecek mi?
Paylaş