İstanbul’u neden sel bastı, iklim neden değişti?

İSTATİSTİKLERE baktığınızda, ülkemizdeki aşırı yağış ve doğal afet sayısında ciddi bir artış var.

Haberin Devamı

İşte, hafta sonundan beri İstanbul’da da yağış var; arada dolu yağdığı da oldu, önceki gün ise ciddi su baskınlarına sebep olan yoğunlukta bir yağış yaşandı. Üsküdar’da bir şehir hatları vapuruyla yan yana giden bir minibüsü gösteren fotoğraf hepimizin hafızasına çakıldı.
İstanbul’un altyapısının bu çeşit su baskınlarına, dere taşmalarına hazırlıklı olmadığı, daha önce defalarca böyle olayları yaşadığımız halde o altyapıyı bir türlü beceremediğimiz ortada.
Ancak öte yandan gelecekte böyle olayları daha çok ve daha sık yaşayacağımız da anlaşılıyor. Çünkü malum, küresel iklim değişikliği denen şey artık inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor; onun sonuçlarını da yaşıyoruz işte.
Türkiye, maalesef bu küresel sorunu neredeyse hiç ciddiye almayan, bırakın karbon salımını azaltmak konusunda önlem almayı endüstrileri neredeyse daha fazla karbon salımına teşvik eden bir ülke.
Soma’daki maden faciasıyla bir kez daha yaşadık; ülkemizde maalesef termik santral diye bir gerçek var.
Bugünlerde gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarını görüyoruz, bir holdingimiz termik santral inşa etmiş, bizim de onlarla gurur duymamızı istiyor. İki tam sayfaya yayılan ilanda pek çok şey var da, santralın ne kadar karbondioksiti atmosfere bırakacağıyla ilgili tek satır yok.
Zaten, mesela Amerika’daki termik santralların karbon salımlarıyla ilgili rakamları bulmak son derece kolayken Türkiye’de aynı rakamları bulmak bir hayli zor.
Birkaç küçük bilgi kırıntısı: Türkiye’nin kurulu elektrik üretim kapasitesinin kabaca yüzde 20’si termik santrallar. Ancak küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak yaşadığımız su sıkıntısından olsa gerek, üretimde termiklere ağırlık vermişiz, mesela 2013’te üretilen elektriğin kabaca yüzde 25’ini termik santrallardan elde etmişiz.
Peki bu elektriği üretirken acaba ne kadar karbondioksit salmışız atmosfere? Doğrudan bu bilgiyi ben bulamadım ama TÜİK rakamları içinde şöyle bir ‘kaba’ ayrım vardı:
2010 yılında atmosfere saldığımız karbondioksitin yüzde 85’ine enerji sektörü neden olmuş. Bu yüzde 85’in yüzde 41’i termik santrallar ve doğal gaz çevrim santrallarından kaynaklanmış. Doğal gaz çevrim santrallarının çok daha az karbondioksit saldığını biliyoruz; yani esas suçlular linyit kömürü yaktığımız termik santrallar.
Sera gazı salımını azaltmak için bir politikamız, bir hedefimiz, bir önceliğimiz yok. Zaten nasıl olsun ki, elimizde doğru dürüst istatistik bile yok!

Haberin Devamı

Amerika sera gazını yüzde 30 kısacak

Haberin Devamı

Amerika Başkanı Barack Obama, pazartesi günü ülkesinin sera gazları salımını azaltma konusunda önemli bir plan açıkladı.
Obama’nın açıklamaları aslında dünyamız için hayli gecikmiş açıklamalar. Keşke Amerika küresel iklim değişikliği meselesini bundan 10-15 yıl önce ciddiye alıp harekete geçseydi, en azından Avrupa’nın bu alanda yaptığı kadar kesinti yapmayı becerebilmiş olsaydı, bugün dünyamız bu kadar kötü durumda olmazdı.
Neyse, geçmişe değil geleceğe bakalım. Obama, Amerika’nın termik santrallarından çıkan sera gazlarının 2030 yılında 2005 yılındaki seviyesine göre yüzde 30 azaltılmasını emretti. Obama’ya bağlı Çevre Koruma İdaresi de (EPA) bu emri bir direktif olarak hemen hayata geçirdi.
Bazıları, Obama’nın bir ‘muhasebe hilesi’ yaptığını, yani baz yıl olarak 2005’i alarak ulaşılacak hedefi şimdiden kolaylaştırdığını söylüyor ama yapılanı yanlış bulan yok.
Peki bizim bir hedefimiz var mı? Daha termik santrallarımızın ne kadar sera gazı saldığını bile bilmiyoruz.

Haberin Devamı

Yenilenebilir enerjiyi devlet yavaşlatıyor

Bazıları hidroelektrik santralları da ‘yenilenebilir’ enerji üreten yerler olarak sayıyor; benim burada ‘yenilenebilir’den kastım rüzgâr ve güneşten elektrik üretimi. (Bir eski Enerji Bakanımız nükleeri de ‘yenilenebilir’ saymıştı.)
Türkiye’nin rüzgâr ve güneş potansiyeli esasen kullanılmayı bekliyor ama kullanılamıyor; çünkü devletimiz ‘Enerji nakil hatlarımız yetersiz’ diyerek yeni yatırımları engelliyor.
Oysa gerek güneş ve gerekse rüzgârın teşvik edilmesi gerekiyor. Almanya bu teşvikleri uygulayarak bugün enerjisini büyük ölçüde rüzgârdan elde eder hale geldi. Bizde ise teşvik olmaması bir yana devlet köstek de oluyor, yavaşlatıcı oluyor.

Yazarın Tüm Yazıları