Paylaş
Başörtüsünü ortaöğrenim kurumlarında, yani 5. sınıftan itibaren serbest bırakan son yönetmelik değişikliği, tam unutmaya yüz tuttuğumuz ‘türban’ kavgalarını bıraktığımız yerden yeniden başlattı.
Ama haklarını yemeyeyim, bazı tartışmacılar geçmişe göre daha hakikatli; ‘Çocuklar 18 yaşından sonra kendi kararıyla ne giyecekse giysin’ diyorlar ve daha küçük yaşlardakiler için bu ‘sembol’ün okul ortamında diğer çocuklar üzerinde baskı oluşturacağını söylüyorlar.
Doğrudur, 10-12 yaşındaki çocuklar söz konusu olduğunda, herhangi bir konuda çocukların ‘seçme hakkı’ndan söz etmek kolay değil; daha ziyade anne-babanın kararları o çocukların ‘seçim’lerinde etkili.
Her ne kadar biz 4 yaşındaki kızımıza ne giyeceğini dayatamıyoruz ama bu herhalde bizim beceriksizliğimiz; dini inanç söz konusu olduğunda çoğu evde durumun farklı olduğunu kabul etmeye hazırım.
Ancak merak ettiğim konu şu:
Yarın öbür gün Cumhurbaşkanı’nın da imzalamasıyla Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecek ve hayata geçecek olan bu yönetmelik, gündelik hayatın sadece okulda geçirilen bölümünü düzenleyebiliyor. Yani, o yönetmelik sayesinde yarın öbür gün okula başı örtülü olarak gelecek kız çocukları, normalde okul dışı saatlerde bugün zaten örtünüyor olmalılar.
Yani o çocuklar uzayda yaşamıyorlar; okul saatlerinde Skati onları tam okulun kapısına başı açık şekilde ışınlamıyor.
Yarın serbest diye çocuklarını okula başı örtülü gitmeye zorlayacak aileleri bugün yasak var diye kızlarının okul dışı saatlerde başı açık gezmesine ses çıkarmıyor olabilir mi?
Çocuk ailenin mi devletin mi?
TARTIŞMA konumuz tam olarak bu aslında: Çocuk, ailenin midir devletin mi?
Sorunun cevabı için Türkiye’nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne bakmakta fayda var.
Sözleşme, 18 yaşından küçük bireyleri ‘çocuk’ olarak tanımlıyor ve benim meseleyi popülerleştirebilmek için kullandığım ‘sahiplik’ konusunu baştan reddediyor, yani çocukları olabildiğince birer ‘birey’ olarak görüyor.
Elbette bazı özel durumlarda (şiddet, istismar, taciz, gelişimin engellenmesi, çalışmaya zorlama vb) toplumun anne-babaya müdahalesini öngörüyor sözleşme ama başka pek çok maddesinde, çocuğun kendi anne-babasının kültürüne ve değerlerine göre olmasını da emrediyor. (Madde 14, Madde 29 vb.)
Ebeveynlerin çocuklarını kendi kültürel, dini, felsefi, siyasi tercihlerine göre yetiştirmesi doğal bir hak.
Türkiye’de devlet, dinin öğretilmesi söz konusu olduğunda ebeveynlere sık sık ‘Hayır senin çocuğun bu konuda senin dediğini değil benim dediğimi yapacak’ dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı, son birkaç yıldır bu cümleyi ailelere söylemiyor.
Önce kılık kıyafet serbest bırakıldı; ama neredeyse Türkiye’nin tamamında anne-babalar okul formasıyla eğitime devam edilmesini tercih etti. Devlet dayatmadı bunu, anne-babalar, okul aile birlikleri karar verdi.
Şimdi bakanlık başı açık olma meselesinde de kararı ailelere bırakıyor; kendisi düzenleyici emredici olmaktan çıkıyor, bir anlamda ‘Çocuğunuz sizindir’ diyor.
Madem çocuk ailenin, bu zorunlu din dersi ne oluyor?
EVET, madem hükümetimiz ve Milli Eğitim Bakanlığımız dini inançların yeni kuşaklara aktarılması söz konusu olduğunda ‘Kararı ebeveyn verir’ diyor; zorunlu din dersi konusunda da, anadilde eğitim konusunda da aynı uygulamayı yapmalı.
Başını örtüp örtmeme konusunda kararı aile verecek ama zorunlu din dersi almaya, eğitimi çocuğun anadilinde değil başka bir dilde yapmaya devlet tepeden karar verip herkese bunu dayatacak öyle mi? Bu, çok açık bir tutarsızlık örneği.
Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok uzun yıllar süren gelgitlerin, Türkiye’nin kararı değiştirmek için ders kitaplarında oynamalar yapmasının vs sonrasında ve açıkçası kılı kırk yararak aldığı kararın gereğini yapması lazım.
İstenirse, Anayasa’nın 24. maddesinden zorunlu din eğitimini emreden cümleyi çıkaracak uzlaşma Meclis’te bir günde bulunabilir.
Baş örtmeyi ailelerin kararına bırakan bakanlık, din dersi görüp görmemeyi de öğrencinin ailesinin seçimine bırakmalı, bu dersi TEOG sınav programından da çıkarmalıdır.
Anadilde eğitim konusu da aynı. Üstelik bunun için Anayasa değişikliği de gerekmiyor; basit bir idari kararla anadilde eğitimi başlatmak mümkün.
Madem çocuklara dinini ve kültürünü öğretmek konusunda tercih ebeveynlerin, Milli Eğitim Bakanlığı tutarlı olmalı.
Paylaş