Paylaş
Birkaç gün önce elektronik posta kutuma düşen bir haber, Ankara’daki merkezin yavaş yavaş çalışmaya başladığını ve ilk elektron demetinin de merkezde görüntülendiğini müjdeliyordu.
Bu, evet sadece bir başlangıç. Henüz tesis tamamen işler hale gelmiş değil. Bu elektron demetinin elde edildiği bölüm, bütün merkezin ilk bölümü zaten. Daha arkadan diğer bölümler ve hızlandırıcı gelecek.
Ama bu başlangıç çok önemli. Türkiye, yüksek enerji fiziğinde uzun yılların ihmalini nihayet sona erdiriyor, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı kapatabilmek amacıyla ilk adımlarını atıyor. İşte o ilk adımların somutlaşmış haliydi, 11 Nisan günü kısa adı ‘TARLA’ (Turkish Accelarator and Radiation Laboratory Ankara) olan projede elde edilen ilk elektron demeti.
İsterseniz tam ne yapılmakta olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım:
Bu merkezde, kızıl ötesi bölgelerde çalışacak bir serbest elektron lazeri elde edilecek. İşte 11 Nisan günü ilk kez elde edilen elektron demeti bu lazerin elektronları olacak.
Bu lazer tamamen işler hale geldiğinde tıptan malzeme bilimine, moleküler biyolojiden yüksek enerji fiziğine kadar pek çok alanda araştırmacılara hizmet verecek. Bu çeşit bilim ilk kez Türkiye’de, kendi üniversitelerimizin bünyesinde yapılmaya başlanacak.
Bir başka bilgiyi daha vermeliyim:
11 Nisan günü elde edilen elektron demetini üreten kaynaktaki ‘alet’ Ankara’da, OSTİM’de üretildi. Ankara OSTİM, pek belli etmiyor ama yüksek teknolojiye ve hassas materyallerle hassas üretime çok yatkın bir yer. Daha önce Türkiye’nin CERN’e kabulü söz konusu olduğunda Avrupa’dan denetçiler Türk sanayisinin CERN’e uyumunu öğrenmek için OSTİM’e gitmiş ve fazlasıyla memnun kalmışlardı. Bugün CERN’e üyeliği Türkiye’nin elinin tersiyle itmesinin acısını en çok hisseden yerlerden biri üniversitelerse diğeri de OSTİM. Çünkü Türk hızlandırıcısının enerji kaynağını üreten OSTİM mutlaka CERN ihalelerinde de önemli işler yapacak, çok ciddi bir bilginin Türkiye’ye transferinde önemli rol oynayacaktı. Ama biliyorsunuz Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na CERN’e üyelik pahalı geldi!
Her neyse, konudan kopmayalım. Ankara Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde Boğaziçi, Doğuş, Dumlupınar, Erciyes, Gazi, İstanbul, Niğde, Osmangazi, Süleyman Demirel ve Uludağ Üniversiteleri’nin ortak girişimi olan Türk Hızlandırıcı Merkezi’nin ilk elektron demetini üretip görüntülediği haberini paylaşan bir elektronik posta grubunun duyuruları THM’ye ciddi emeği geçmekte olan bir dostum sayesinde bana da ulaştı. O maillerdeki uluslararası sevinç ve kutlama dalgası, başarılanın sahiden önemli bir şey olduğunu gösteriyor.
Devamı da gelsin.
Hakaretin cezası hapis midir?
Fazıl Say’ın aldığı mahkumiyet üzerine başlayan tartışma saçma sapan bir biçimde devam ediyor.
Ben, davaya konu sözlerle ilgili özellikle bir kanaat açıklamıyorum; bunu yapmanın kimseye bir faydası olduğunu da düşünmüyorum. Burada önemli olan, bu sözleri işiten en az bir kişinin kendini en hafifinden incinmiş hissetmesidir.
Türkiye’de böyle insanlar olduğunu biliyoruz. Burada mesele, incinmek veya hakarete uğramak veya aşağılanmak gibi duygulara kapılan insanların haklarını nasıl arayacakları?
Birincisi, Türkiye’de bireylerin hak aramasına kalmıyor iş, hakaret için kamu davası açılıyor.
İkincisi, mahkeme eğer ortada bir hakaret olduğuna kanaat getirirse, bunun cezası hapis olmak zorunda mı?
Üçüncüsü, hakaretlerle illa ve sadece mahkemeler mi uğraşmalı? Hakaret edeni ayıplamak vs. artık kimseyi kesmiyor mu?
Dördüncüsü, Say’ın aldığı mahkumiyetin AİHM’den de onay göreceğini düşünen ve yazanlar fazla acele ediyorlar; söz söyledi diye hapis cezasının AİHM’den kabul görmesi beklenmemeli.
Beşincisi, bu dava zaten hiçbir zaman AİHM’ye gitmeyecek, çünkü Say’ın avukatları hukuki süreci bitirdi.
Paylaş