Paylaş
Krauss’un kitabının adı ‘A Universe from Nothing?’ Bugün ve yarın bu köşede bu kitabın ana meselesini belki biraz fazla açıklayıcı olma pahasına anlatmaya çalışacağım.
Önce bir temel bilgiyle başlayalım. Evrenimiz hakkında da, tek tek atomlar hakkında da, atomaltı parçacıkları hakkında da, büyük ihtimalle bilmediğimiz şeyler bildiklerimizden kat be kat fazla.
Bir örnek vereyim: Hafta içinde merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’den yepyeni bir atom altı parçacığın daha gözlemlendiği haberi geldi.
Oysa, bizim bildiğimiz evrende sadece üç parçacığa ihtiyaç var. Elektron, yukarı kuark ve aşağı kuark.
Bu üç parçacık sayesinde proton ve nötron yapılabilir ve bir atom oluşturulabilir.
Ama daha düne kadar 12 farklı parçacık keşfedilmişti. CERN’den gelen yeni bilgilerle bunlara iki tane daha eklendi. Şimdilik. Belki daha arkada milyonlarca parçacık daha var.
Temel bilgileri biraz daha ilerletelim. En basit atom, hidrojen. Proton ve elektronun çok yüksek enerjilerde bir araya gelmesiyle bu atom oluşuyor. Yıldızlar, bizim güneşimiz, hidrojen dolu.
Güneş içinde çok yüksek enerjilerde iki hidrojen atomu kaynaşıyor ve helyum oluyor. Eğer lise kimya ders kitaplarından atomların periyodik tablosunu hatırlıyorsanız yabancılık çekmeyeceksiniz. Yıldızların içindeki yüksek enerji sayesinde sırasıyla bütün diğer daha büyük numaralı atomlar da tek tek meydana çıkıyor.
Biz insanoğulları ve gezegenimizdeki diğer bütün canlılar temelde karbon bazlı yaratıklarız. Vücudumuzda karbondan başka demir, kalsiyum, azot, oksijen vs pek çok atom var.
Bu görece ‘ağır’ atomlar tek bir yerde, yıldızlarda yaratılmış olabilir. Yani bizler, keşfettiğimiz bütün atomları içeren dünyamız vs. ancak ve ancak yanmış ve sonra da patlamış yıldızlardan geliyor olabiliriz.
Okul ders kitaplarında gördüğümüz ve dalgasını geçmeye bayıldığımız ‘Dünya bir ateş topuydu’ cümlesi aslında hiç de yanlış değil. Bir büyük yıldızın patlaması sonrası ortaya çıkmış, uzayda soğumaya terk edilmiş bir gezegenin çocuklarıyız, ortaya çıkardığı hayatız.
Peki gezegenimizi ve bizi var eden yıldızlar nereden geliyor?
Artık hepimiz öğrendik: Bundan 13.7 milyar yıl önce olduğu hesaplanan ‘Büyük Patlama’nın ürünleri yıldızlar ve bütün görebildiğimiz evren.
Lawrence Krauss’un kitabı onun da öncesine gidiyor. Zaten biraz da o yüzden olay çıkardı kitap.
Krauss, kuvantum teorisini kullanarak, hiçlikten, yokluktan, tamamen boşluktan da bir evren ortaya çıkabileceğini söylüyor.
Boşluk ve hiçlik sandığımız kadar boş değil
DAHA önce bu köşede karanlık madde ve karanlık enerjiyi yazmaya çalıştım.
Galaksilerin, hatta toplam olarak evrenin ağırlığıyla bizim gözlemleyebildiğimiz evrenin ağırlığı arasında dehşet bir fark var. Bu farkın kaynağının, yani evreni meydana getiren materyalin yüzde 83’ünün bizim doğrudan göremediğimiz ‘karanlık madde’ ve ‘karanlık enerji’den oluştuğu hesaplanıyor.
Lawrence Krauss, o boşluk veya hiçliğin enerji içerdiğini söylüyor. Gerçekten de, atomu meydana getiren temel parçacıklardan protonun içinde mesela boşluk var. Ama boşluk ‘boş’ değil. Enerji var orada.
Aynı şekilde atomun içinde de boşluk var. Atomun çekirdeğiyle o çekirdeğin yörüngesinde dolaşan elektronlar arasında oransal olarak müthiş bir boşluk var. Ama aynı şekilde o boşluk ‘boş’ değil.
Atomlar bir araya gelip molekülleri oluşturduğunda da aynı şey. Aradaki boşluklar ‘boş’ değil.
Evrenimizdeki enerjinin çoğu da orada. Belki hâlâ keşfedilmeyi bekleyen diğer parçacıklarla birlikte.
Bundan 5 milyar yıl sonra...
BİR an için hayal edin: Başka bir gezegende başka bir akıllı canlı, bundan beş milyar yıl sonra bizim tam da şu an bulunduğumuz evrede olsa...
Ellerinde teleskopları uzaya, evrene bakıyorlar, evrenin kanunlarını çözmeye çalışıyorlar.
Ama gördükleri bizim bugün gördüğümüz evrenden bir hayli farklı.
Bir kere gökyüzünde kendi galaksilerindeki yıldızlar dışında yıldız pek göremiyorlar. Çünkü evren bugünden o güne hızlanarak daha da genişlemiş, uzak galaksiler iyice uzaklaşmış, hatta görünmez olmuş.
Bundan beş milyar yıl sonra yaşayacak bir uygarlık için Büyük Patlama’nın delilleri de artık tamamen görülmez olmuş durumda; çünkü çok ama çok uzakta.
Doğal olarak, ‘Evrenin merkezinde biz varız, bütün evren bizim için yaratıldı’ diye düşünüyorlar.
Peki bir de beş milyar yıl önceyi hayal edin...
Bir başka gezegende bir başka ‘akıllı’ canlılar, aslında evrenin neredeyse bütün sırlarını çözmüşler, bütün fizik kanunlarını bulmuşlar...
Fakat onların da engel olamadığı bir şey var: Gezegenlerine milyarlarca yıldır hayat veren güneşleri patlamak üzere. Bilimleri var ama aynı bilim onları başka bir galaksiye, başka bir yıldız sistemindeki yaşanabilir bir gezegene götüremiyor; çünkü bundan beş milyar yıl önce evren bugünküne göre daha küçük bir yer olsa da hala çok ama çok büyük bir yer, mesafeler çok ama çok büyük.
Kendileri milyarlarca yıl önce patlamış bir başka yıldızın tozundan yapılmışlardı. Şimdi patlayan yıldızları da kim bilir başka hangi uygarlıklara hayat veren ‘toz’ olacak...
Paylaş