Paylaş
Bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu’muz, bazı suç türlerinin (terör, kaçakçılık ve örgütlü suçlar) eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması sonrası oluşturulan ‘Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nde kovuşturulmasını öngörüyor.
CMK bu yargılamanın hem soruşturma hem de kovuşturma aşamaları için de özel yöntemler, daha doğru söyleyişle ‘olağanüstü’ yöntemler öngörüyor. Bu ‘olağanüstü’ yöntemlerin hemen hemen tamamı tartışmalı olmakla birlikte bugün konumuz itibarıyla soruşturma usulündeki bir noktaya daha çok değineceğim.
Bu nokta, soruşturmanın gizliliği genel ilkesinin şüphelileri de kapsaması, yani adıyla söyleyelim bir soruşturmada soruşturulan taraf olan ‘şüpheli’lere bile tam olarak neyle suçlandıklarının söylenmemesi.
Elbette şüpheliler haklarında iddianame yazılıp dava açıldığında neyle suçlandıklarını, hangi delillere dayanılarak haklarında dava açıldığını öğreniyorlar ama pek çok kişi haklarındaki aleyhte delilleri ilk sorgularında öğrenemedi.
* * *
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan Zekeriya Öz önceki gün adeti dışına çıkıp bir yazılı açıklama yaptı ve ‘Yasa gereği açıklayamayacağım deliller var’ dedi.
Bu delillerin bir bölümünün henüz haftasonu tutuklanan Ahmet Şık ve Nedim Şener’e de söylenmediğini varsayabiliriz. Geçmişte savcılık şüphelilerin avukatlarına polis ve savcılık sorgusunu bile vermeyebiliyordu aynı ‘gizlilik’ ilkesinden hareketle ama artık bu yapılmıyor.
* * *
Özel yetkili savcıların ve mahkemelerin elindeki bu yetki, yani şüpheliden delil gizlemeye cevaz veren bu yetki bana göre bizim Anayasamıza da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırı.
Her iki hukuk metni de, adil yargılanma hakkının temel bir insan hakkı olduğunu söyler. Suçlanan kişinin hangi delillere dayanılarak neyle suçlandığını bilmesi ve bu delilleri çürütmek için savcıyla eşit şartlara sahip olması gerekir.
Oysa iddia edilen suça ilişkin temel delillerin şüpheliden saklanması bu şartları savcı lehine ve şüpheli aleyhine bozar.
* * *
Ahmet Şık ve Nedim Şener, pazar sabahından beri cezaevindeler. Kendilerinin hangi delillere dayanılarak tutuklandıklarını bilmiyorlar; çünkü savcı söylemiyor.
Peki acaba onları tutuklayan hakim bu gizli delilleri biliyor mu? Önüne gelen dosyada bu deliller belki var belki yok.
Yarın öbürgün Ahmet Şık ve Nedim Şener’in avukatları tutuklama haline itiraz edecekler (belki ettiler bile) ama onlar tutuklamanın gerekçesi sayılan delilleri bilmedikleri için bunu hakkınca yapamayacaklar.
Çaresiz, soruşturmanın tamamlanması ve davanın açılması beklenecek bütün delilleri öğrenmek için.
Kaldı ki savcılar bazı delilleri o zaman bile saklayabilecek, taa davanın son aşamalarındaki ‘Esas Hakkında Mütalaa’ya sıra gelene kadar bu delilleri mahkeme dahil kimseyle paylaşmayabilecek.
Bunlar bizim ceza yargılamamızla ilgili çok temel eksikler. Son operasyon ve tutuklamalar nedeniyle yıllardır değindiğim konuları bir kez daha yazmak gerekti.
Türkiye, olağanüstü yargılama koşullarını olağana çevirmek zorunda.
Susurluk’un başına neler gelmişti?
BUGÜNLERDE bazı köşelerden, ‘Susurluk’un başına gelenler Ergenekon’a olmasın’ benzeri temenni cümleleri duyuyoruz.
Peki ama kaçımız hatırlıyor Susurluk dava ve soruşturmasının başına neler geldiğini?
Biraz hatırlatayım istedim:
- Ne Susurluk kazasının olduğu gün iktidarda olan Refahyol Hükümeti ne de sonra iktidara gelen Mesut Yılmaz başkanlığındaki hükümet Susurluk soruşturmalarına gereken desteği verdi.
- İstanbul’da savcılık büyük ölçüde kamuoyu baskısı sonucu soruşturma açmak ve bulabildiği kadar delil üzerinden dava yürütmek zorunda kaldı.
- Susurluk adı altında koca bir derin devlet sistemi ve PKK’ya karşı yürütülen mücadelenin hukuk dışına çıkan bölümleri anlatılmak isteniyordu ama sonuçta davada birkaç özel timci polis ve onların yakın çevresindeki mafya bağlantılı insandan başkası yargılanmadı.
- Gerek Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu ve gerekse mahkeme hiçbir zaman resmin tamamını göremedi, onca kamuoyu desteğine rağmen kapsamlı ve belgelere dayalı bir araştırma yapılamadı.
- Mesut Yılmaz’ın başbakan olurkenki vaatlerinden biri de Susurluk’u araştırmaktı. Nitekim devlet içindeki en güçlü soruşturma kurulu olan Başbakanlık Teftiş Kurulu’na görev verdi, Kutlu Savaş, ‘Sorgu Yargıcı’ yetkisiyle kapsamlı bir soruşturma yaptı.
- Kutlu Savaş’ın raporu gazetelere tam metin olarak sızsa dahi hiçbir zaman resmen mahkemeye gönderilmedi. Mahkeme defalarca istediği halde.
- Daha önemlisi, Kutlu Savaş’ın bu raporunun deliller klasörü olan eklerini kimse görmedi, bu klasörler hala daha ortaya çıkmış değil.
- Susurluk’ta savcıların ve yargıçların ‘esas sorumlulardan biri’ diye nitelediği dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar daha yeni yargılanabilir oldu. Ağar’ın davası hâlâ sürüncemede.
- Susurluk’la ilgili olarak ne bir siyasi ne de asker kişi yargı önüne çıktı, hatta bu kesimlerden kimseye suçlama bile yöneltilmedi.
- Oysa devletin PKK’ya karşı hukuk dışı mücadelesinin bir boyutunun da Milli Güvenlik Kurulu olduğu yönünde ciddi bilgiler de vardı.
Paylaş