Gelin kürtaj ve sezaryeni biraz rakamlarla konuşalım

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de doğurganlığın düşmesinden şikayetçi.

Haberin Devamı

Geçen gün yazmaya çalıştım. Türkiye’de doğurganlığı düşüren sebepler, bir nevi doğa kanunu gibi şeyler. Öyle propagandayla, özel teşvikle veya sezaryeni kürtajı yasaklamakla doğurganlığın yükselmesi pek de söz konusu değil.
Bazı temel demografik rakamlara bakmakta fayda var.
1990 yılında nüfusumuzun neredeyse yarısı (yüzde 48.7’si) kırsal alanda yaşarken bugün aynı oran nüfusun üçte birinin altına (2010 yılında yüzde 29’a) inmiş durumda.
Başbakanın şikayetçi olduğu durumun özü nüfusun yaşlanması.
1990 yılında nüfusumuzun yüzde 35’i, yani üçte birden fazlası 0-14 yaş grubundaymış. Bugün (2010’da) aynı yaş grubu nüfusun yüzde 25.6’sını, yani dörtte birini oluşturuyor. (Aslında hala genç bir ülkeyiz.)
Yine 1990’da 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusumuzun yüzde 4.3’üymüş, aynı rakam 2010’da yüzde 7.2’ye gelmiş. (Henüz öyle çok yaşlanmış sayılmayız ama gidiş o yöne doğru.)
Bu istatistiğin bu şekilde evrilmesine sebep olan faktörlerin tamamı insan yapımı. Ama insan yapımı bu şeyler bile geri dönülemez, doğa kanunu niteliğinde değişimler yaratabiliyor. Birkaç örnek vereyim:
· 2003 yılında doğan her 100 bebeğin 78’i hastanede doğmuş, 2010’da ise bu rakam 92’ye çıkmış.
· 1990 yılında doğan her 1000 bebekten 52.6’sı ölürken 2010’da bu rakam müthiş bir başarıyla 10.1’e düşmüş.
· 1990 yılında 1000 çocuktan 61’i 5. yaş gününü göremeden ölürken 2010’da bu rakam 13’e düşmüş.
· 2000 yılında kadın erkek ayrımı yapmaksızın nüfusumuzun doğumda ortalama yaşam beklentisi 71’ken bugün aynı beklenti 74.3 yıla gelmiş.
· Son verdiğim rakamla paralel bir gelişme sayılır: 1990 yılında kaba ölüm hızı 1000 kişide 7.1’ken 2010’da 1000 kişide 6.3’e düşmüş.

* * *

Haberin Devamı

Bütün bu saydıklarım, dünyanın bütün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde nüfus artış hızını düşüren, nüfusu neredeyse sabitlenmeye yakın hale getiren faktörler.
Aslına bakacak olursanız, bugün 7 milyara ulaşan dünya nüfusunun 9 milyarı aşamadan durdurulması için dünya çapında önerilen çareler de bunlar.
Yani, bebek ölümlerini azaltmak, bunun için hastanede doğum oranını arttırmak, 5 yaş altı ölümleri azaltmak, mümkünse şehirleşmeyi arttırmak vd.
Türkiye, bütün bu alanlarda Dünya Sağlık Örgütü’nün örnek gösterdiği ülkelerden biri. Göreli refahın artıp yaygınlaşması, sağlık hizmetlerine ulaşabilen nüfusun artmasıyla birlikte yaşanan ilerlemeler bunlar.
Ama bu ilerlemenin bir de sonucu var, işte bundan Başbakan memnun değil.
Ne var ki yapabileceği pek bir şey yok. Kürtaj yasaklandı, sezaryen sınırlandı diye nüfusunu arttıran bir ülke örneği yok dünyada.

Haberin Devamı

Türkiye’de ameliyat ve sezaryen patlaması

TÜRKİYE’de hastanelerimizde 2003 yılında toplam 2 milyon 53 bin 651 tane ameliyat yapılmış.
Aynı Türkiye’de 2010 yılında hastanelerimizde yapılan ameliyat sayısı 8 milyon 614 bin 789.
Bu dört katı aşan artışın sebebi ne acaba?
İlk saymamız gereken sebep, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması ve vatandaşın ödeyeceği bedelin ucuzlaması.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın uygulamalarına eleştiren biçimde yaygınlaşan sağlıkçılara göre bu artışın önemli nedenlerinden biri de, doktor ücretleri için getirilen performans sistemi. Söylenen, cerrahların gerekmeyen ameliyat yaptıkları, hastalarına önerdikleri.
Herhalde Sağlık Bakanlığı bu konuyu detayıyla inceliyor ve sistemdeki bu çeşit kaçaklara izin vermemek için gereken önlemleri arıyordur.
Ancak, güncel tartışmalarımızdan biri olan sezaryende rakamlar ilginç. 2003 yılında bütün doğumların yüzde 21’i, yani beşte biri sezaryenle gerçekleşirken 2010 yılında bu rakam çıkmış yüzde 46’a, yani neredeyse yarısına.
Bebek ölümlerindeki düşüşü ve hastane ortamında gerçekleşen doğumlardaki ciddi artışı göz önüne aldığımızda sezaryendeki artışın bir bölümünün hayat kurtarmak için yapıldığını söyleyebiliriz.
Peki ama acaba sezaryendeki artışın ne kadarı annenin ve bebeğin hayatını kurtaran müdahaleler?
Aynen ameliyat sayısındaki büyük artış gibi buradaki artışın gerçek nedenlerini de incelemek, sistemdeki bu kaçakları kapatmak için yöntem bulmak görevi Sağlık Bakanlığı’nın.

Haberin Devamı

Doğum kontrolu meğer çok yaygınmış

BU yazıda kullandığım bütün rakamları Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan ‘Sağlık İstatistikleri 2011’ kitabından aldım.
Kitap için derlenmiş olan ilginç istatistiklerden biri, 2003 yılında 15-49 yaş arası kadınların yüzde 71’inin, 2010 yılında ise aynı yaş grubu kadınların yüzde 73’ünün herhangi bir doğum kontrol yöntemini kullandığını söyleyeni.
İtiraf edeyim, ben Türkiye’de doğum kontrolu uygulamasının bu denli yaygın olduğunu bilmiyordum.
Esasen bir başka paradoks da burada yatıyor. Eğer daha az kadın istenmeyen hamileliğini kürtaj yoluyla sonlandırsın istiyorsak, daha çok kadın ve erkeğin doğum kontrol yöntemleri uygulaması gerekiyor.
Daha çok erkek ve kadının doğum kontrolu uygulaması ise Başbakan’ın temel kaygısını daha da arttıracak bir şey.
Kürtajı yasaklamanın iki sonucu olacaktır: 1. Sağlıksız koşullarda yapılacak yasadışı kürtajlar nedeniyle kadın ölümlerinde artışlar; 2. Doğum kontrolu yöntemlerinin biraz daha fazla yaygınlaşması.
Galiba Başbakan ve Sağlık Bakanı başta olmak üzere kürtaj karşıtı erkeklerin kabul etmesi gereken ilk şey şu: Türkiye’de kadınlar üç, beş, altı çocuk doğurmak istiyor ama zorla bu hamileliklerini sonlandırıyor değiller. Baksanıza, doğurganlık çağındaki kadınlarımızın yüzde 73’ü zaten kaç çocuk yapacağına ve ne zaman yapacağına kendisi karar vermek için doğum kontrolu uyguluyor.
İster misiniz bu yazdığımdan sonra Başbakan bir de doğum kontroluna karşı savaşa başlasın!

Yazarın Tüm Yazıları