Paylaş
Bu tabii ülkenin toplam enerji tüketimi. Yani otomobil ve kamyonların yakıtından evde yemek pişirirken veya ısınırken kullandığımız doğalgaza, ev ve sanayide tükettiğimiz elektriğe kadar her şey buna dahil.
Türkiye kullandığı enerjinin yüzde 72’sini ithal ediyor. O yüzden inanılmaz yükseklikte bir cari açığımız var.
Üstelik, bugün 2008’dekine göre çok daha fazla enerji tüketiyor olmalıyız; çünkü ekonomimiz biraz daha büyüdü ve tam da bu yüzden ithal ettiğimiz enerjinin oranı da artmış olmalı. Yani, ekonomik gelişme ve refah artışı istedikçe, enerjide dışa bağımlılığımız daha da artıyor.
Burada tam bağımsızlık sloganları atacak değilim; günümüz dünyasında yüzde 100 bağımsızlık diye bir şey söz konusu değil, bugün karşılıklı bağımlılıklar dünyasında yaşıyoruz.
Fakat yine de yüzde 72 enerji bağımlılığı çok yüksek. Ülkesini seven her hükümetin bu bağımlılık oranını düşürmek için çalışması da son derece doğal.
Türkiye de, uzun yıllardır bağımlılık oranını düşürmeyi konuşuyor ve bir yandan da kendi enerji tedarikini güvene almaya çalışıyor. Bu amaçla Bakü-Ceyhan boru hattından tutun da Mavi Akım gibi, Şahdeniz gibi doğalgaz hatlarına kadar pek çok şey yapıldı. Bugün IŞİD belasıyla uğraşmakta olan Suriye ve Irak politikalarımızın özünde de aslen enerji tedarik güvenliği yatıyor.
Geçen gün bu köşede çıkan ve hükümeti güneş veya rüzgârdan enerji üretimine yeterince destek vermemekle eleştiren yazım çok ilgi çektiği için konuyu sürdürüyorum. O yüzden de esasen elektrik üretimine yoğunlaşmak istiyorum.
Daha yakın tarihli bir rakam vereyim, kaynak yine Uluslararası Enerji Ajansı. Türkiye, 2013 yılında, yani geçen yıl 236 bin 139 GW/h elektrik tüketmiş. Bunun aslan payı, yani 163 bin 98 GW/h’sini kömür, doğalgaz ve fueloil yakan termik santrallardan elde etmişiz (yüzde 69). Elektriğin 58 bin 274 GW/h’si, yaklaşık dörtte biri hidroelektrik santrallarımızdan gelmiş. Rüzgâr, güneş veya jeotermal kaynaklarımızdan elde ettiğimiz elektrik 8 bin 563 GW/h olmuş. Yani yüzde 4. Bir de 7 bin 425 GW/h elektrik ithal etmişiz ama 1232 GW/h de ihraç ettiğimiz için net ithalatımız toplam tüketimin yüzde 3’ü seviyesinde kalmış.
Rüzgâr/güneş/jeotermal gibi kaynaklardan yapılan üretim, Almanya’da 2013’te toplam tüketimin yüzde 15’ini, İspanya’da yüzde 25’ini, Yunanistan’da yüzde 12’sini ve Danimarka’da yüzde 34’ünü karşılamış.
Türkiye’nin acilen gitmesi gereken çok ama çok yolu var anlayacağınız.
Almanya’nın toprağı bizimkinden ucuz değil!
ÇARŞAMBA günü bu köşede çıkan yazıda, geçen yaz Almanya ve İngiltere’de kırılan güneş enerjisi üretim rekorlarından söz ettim. Almanya’da 9 Haziran Pazartesi günü öğlen saatlerinde güneşten elde edilen elektrik 23.1 GW/h ile rekor kırdı. Bu, o anda ülke tüketiminin yarısından fazlası demekti.
Almanya güneşten bu kadar elektriği evlerin çatı ve duvarlarına takılan mikro yöntemler ve güneş tarlalarına kurulan orta ve büyük ölçekli santrallarla üretiyor. Çok ilginç bir elektrik fiyatlama ve güneş ile rüzgârdan enerji üretmeyi teşvik sistemleri var.
Şunu unutmayın: Almanya’daki bol güneş gören boş arazilerin fiyatı Türkiye’de bol güneş gören boş arazi fiyatından daha ucuz değil. Ama Almanya o arazilerde güneş tarlaları kurmayı yine de başarıyor.
Türkiye yıllardır isteyenlerin evlerinde elektrik üretip ihtiyaç fazlalarını da sisteme satabileceğini söylüyor ama ben henüz bunun uygulandığı bir ev göremedim, belki vardır ama bunların sayısının çok az olduğuna kuşku yok.
Kaldı ki, bir evin güneşten elektrik üretme sistemi kurması bir maliyet; bizim öyle bir teşvik yöntemi bulmamız lazım ki, bu güneş panelleri 3-4 yıl içinde maliyetlerini ödeyebilsin.
Bu konuları, özellikle de teşvik sistemini biraz daha konuşalım.
Paylaş