Doğum ve ölüm parantezinin arasında anlam aramak

Yaygın kabul gören bir hipoteze göre, tek tek her hücremizde, bizim genetik kodlarımızı taşıyan DNA’larımızdaki ‘telomer’ adı verilen yapının uzunluğu veya kısalığı, o hücrenin ömrünü, giderek de bizim ömrümüzü belirliyor.

Haberin Devamı

Hücreler bölündükçe telomer kısalır. Telomer kısaldıkça biz yaşlanırız. Ve sonunda da ölürüz.
Yani, ölümsüzlük diye bir seçenek yok. Başka hiçbir şey olmasa dahi sonunda öleceğiz.
Böyle mesafeden bakınca ölümü kabullenmek kolay. Çünkü ölüm, yaşam gibi, son derece doğal.
Ama bir yakınınız ölünce, hele hele o yakınınız yürüyerek girdiği hastanede bir basit prosedür sonrası öldüyse, ister istemez düşünüyorsunuz: Hayat nedir, neden yaşıyoruz?
Yine kolayına kaçıp tek bir hücre düzeyinde cevap vereyim: Hayatta kalmak ve çoğalmak için yaşıyoruz.
Tek tek her hücremizin, bu dünyadaki bütün hücrelerin bir ‘aklı’ var ve o akıl onlara, hayatta kalıp çoğalmayı emrediyor.
İşin tuhafı, bu emir yüzünden kanser oluyor ölüyoruz; çünkü bazı hücrelerimiz ölmeye direniyor ve ölmemenin bir yolunu da buluyor. O hücrenin bencilce uzun yaşaması, ölmek yerine bölünmeye devam etmesi, sonunda bütün organizmayı öldürüyor.

* * *

Haberin Devamı

Ama insan demek, tek tek vücudu meydana getiren o hücrelerin toplamından daha büyük bir şey demek.
O büyüklüğü sağlayan şey, beynimiz, bilincimiz.
Çoğu bilimciye göre insanı diğer canlı türlerinden ayıran en önemli özellik, kendi varlığının bilincinde olması, varlığının farkında olması ve varlığını sorgulaması.
O yüzden bizler sadece hayatta kalmak ve çoğalmak için var olmakla yetinmiyoruz; yetinemiyoruz. Buna ek olarak bir de anlam arıyoruz. Varlığımızı anlamlı kılacak, biz öldükten sonra da adımızın anılmasına yardımcı olacak, bir bakıma bizi ‘ölümsüz’ kılacak bir anlamın peşindeyiz hayat boyu.

* * *

Mehmet Ali Birand o anlamı bulmuş insanlardan biriydi.
Bu dünyaya gazeteci olarak, muhabir olarak gelmiş gibiydi.
Ben mesleğe ilk başladığımda, yani taa 1978 yılında da, o bir efsaneydi; öldüğü gün hala efsaneydi. Çünkü o muhabir olmaktan hiç ama hiç vazgeçmemişti.
Onun için hayatın anlamı, yeni bilgiler edinmek ve sonra da o bilgiyi izleyicisine/okuyucusuna en anlaşılır şekilde iletmekti.
Kim bilir kaç defa onun muhabirliğine tanıklık ettim. Kaç defa bir bilmece çözer gibi hevesle bir haberi anlama, söküp alma için didindiğini gördüm. Ve kim bilir kaç defa beni ve başka onlarca meslektaşı atlattı.

* * *

Haberin Devamı

Bizim mesleğimizin özü muhabirliktir. Geri kalan bütün sıfatlar gelir ve geçer. Birand da muhabirdi; genel yayın yönetmenliği de, anchorman’liği de, köşe yazarlığı da, meslekle ilgili başka sıfatları da bundan sonra gelir.
Ama Birand herhangi bir muhabir de değildi. Çünkü gazetecilik sadece haber heyecanıyla yaşamak, haberi söküp almak için yılmadan usanmadan uğraşmak değildir.
Aldığınız haberi bir de herkesin anlayacağı, anlamlandıracağı ve önemini bir bakışta anlayacağı biçimde güzel yazabilmeniz de gerekir.
Hele hele diplomasi gibi, ekonomi gibi, yüksek siyaset veya hukuk gibi alanlarda haberler yapıyorsanız, bu haslete sahip olmak muhabirliğin kendisi kadar önemli olur.
İşte Birand bunu başarabilen ender sayıda gazeteciden biriydi.

* * *

Haberin Devamı

Kendisine de onlarca defa söyledim.
Bence onun içinde her şeyi merak eden ve herkese her soruyu sorabilen bir çocuk yaşıyordu.
O çocuk sayesinde, 71 yaşında hepimizden daha gençti.
O çocuğu bütün ülke çok sevdiği için, hepimizden genç öldü aslında.
Sevgili eşi Cemre ve oğlu Umur’a, onun yokluğuna dayanma gücü dilerim. Toprağı bol olsun, nur içinde yatsın.

Yazarın Tüm Yazıları