Paylaş
Bu davaya bakacak 3 kişilik hâkim heyetinin başkanının ilk duruşmadan sadece 48 saat önce görevinden alınması, bir nevi tenzili rütbeye uğratılarak başka bir şehrin başka bir mahkemesine geçici görevle atanması da tartışılacak elbet.
Bizim Anayasamıza göre, yargı erki diğer iki erkten, yani yasama ve yürütmeden bağımsız çalışabilsin, bu iki erk başta olmak üzere kimsenin etkisinde kalmadan kararlarını özgürce verebilsin diye Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) diye bir kurulumuz var. Her türlü hâkim ve savcı ataması, terfisi, soruşturması vs. bu kurul tarafından yapılıyor.
Yine Anayasamıza göre Türkiye’de ‘doğal hâkim ilkesi’ ve ‘hâkimlik teminatı’ da geçerli.
Doğal hâkim ilkesi, açılan herhangi bir davanın mevcut mahkemelerdeki hâkimlerden biri tarafından görülmesi, davaya özel hâkim ataması yapılmaması anlamına geliyor.
Hâkim teminatı ilkesi ise, duruşma hâkimlerine bir çeşit dokunulmazlık veriyor, o hâkimlerin görevden uzaklaştırılmasının, işsiz kalmasının önüne geçerek hâkimin başka bir kaygı duymadan mesleğini yapmasını sağlamayı amaçlıyor.
Balyoz davası hâkimi, ilk duruşmadan hemen önce HSYK tarafından görevden alındı. Söylenene göre HSYK kararını oy birliğiyle vermiş. Ve kararın ardında bu hâkimle ilgili yürütülmekte olan soruşturma varmış.
Hâkim hakkındaki iddialar HSYK tarafından ciddi bulunmuş olmalı ki, onun ‘teminatı’ ortadan kaldırıldı, hâkim başka bir şehre gönderildi.
Tamam ama o ‘sakıncalı’ hâkim, gittiği yerde de yargılama yapmayacak mı, kararlara imza atmayacak mı? İstanbul’daki dava önemli de, hâkimin gittiği yerdekiler daha mı az önemli?
Bu açık bir çelişki.
Var olan, kararları beğenilmeyen hâkimin yerine yeni atanan hâkimin gelmesi ‘doğal hâkim ilkesi’ nasıl uyuşacak? Hani davalara hâkim atanmazdı?
HSYK’nın son kararının arkasında özel bir amaç olup olmadığını sorgulayacak kadar bilgi sahibi değilim ama ortaya çıkan manzara hoş değil; toplumdaki adalet duygusunun sarsılmaması konusunda HSYK’nın daha duyarlı olması gerekirdi.
Yargı bağımsızlığı kavramının ardında yatan bu temel ilkeleri 60 yıl sonra yeniden konuşulur yapmak, Türkiye’de adalete duyulan güveni arttırmaz, aksine şüpheleri artırır.
Savcılar seçimle gelse
ERGENEKON davalarının memlekete tek faydası darbe ve darbe hevesçiliğinin engellenmesi olmadı. Bunun dışında bu davalar Türk adalet sistemindeki neredeyse bütün aksaklıkların gün yüzünde ve çok daha büyük kitleler tarafından tartışılmasını da sağladı.
Bu aksaklıklardan her biri ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor ama ben bugün bunlardan sadece birine değinmek istiyorum: Savcıların soruşturma kalitesi.
Türkiye’de yavaş işleyen yargıdan yakınan ve yargının hızlanmasını isteyen herkesin ilk konuşması gereken konu savcılarımızın yürüttükleri soruşturmaların kalitesi olmalı. Eminim önümüzdeki yıllarda bu konuyu daha çok konuşacağız, savcılarımızın soruşturma kalitesinden çok yakınacağız.
Çoğu zaman savcılarımızın ‘Benden çıksın, hakkını mahkemede arasın’ diye düşünerek dava açtığını biliyoruz. E, o savcı duruşmaya da çıkmıyor, nedense bizde ‘soruşturma savcısı’ ve ‘duruşma savcısı’ diye bir ayrım var. Böyle olunca da, delil yetersizliğinden beraatle sonuçlanan, bu arada uzayıp giderek türlü çeşitli haksızlıklar yaratan çok sayıda davayla karşılaşıyoruz.
Benim çok kişiyi yadırgatacak bir önerim var: İllerdeki ve kimi büyük ilçelerdeki başsavcılarımızı halkın oyuyla, seçimle seçelim.
Savcı adayları bize ellerindeki kısıtlı bütçeyi suç ve suçluyla mücadele için nasıl daha iyi harcayacaklarını anlatsın, bizden oy istesin.
Seçilen savcıya yardımcılarını belirleme hakkı verelim. Belli bir bütçe ve net belirlenmiş yetki alanı verelim.
Bugün karşımıza çıkan sorunların bir bölümünü belki de böyle çözeriz.
Gelin bu konuyu tartışalım açık açık.
Yargıçlar çok daha hızlı yargılanmalı
BALYOZ davası yargıcı son örnek, eminim Türkiye’de hakkında en çok ihbar mektubu yazılan meslek mensupları sıralamasında yargıçlar ilk sıralarda yer alıyordur.
Yargıçlar hakkında çok ihbar mektubu yazılıyor olması ne bu ihbarların gerçekliğinin ne de palavralığının kanıtı sayılır.
Yine de, ihbara konu kişiler hassas görevler yaptığı için ben yargıçlarla ilgili her iddianın araştırılması taraftarıyım. Ancak bu araştırmanın ve sonuca varmanın da çok hızlı yapılması, yapmakta olduğu işin hassasiyeti nedeniyle yargıcın uzun süre zan altında bırakılmaması gerekir.
Anlaşılıyor ki, Balyoz yargıcı çok uzun süreden beri zan altında, hakkında çok ciddi iddialar var. Bu iddialar daha ortaya atıldığı anda hızla soruşturulmalı ve bir sonuca ulaşılmalıydı. Ortada hala sonuç yok. Daha beteri, açılmış dava bile yok.
Bitmek bilmeyen soruşturmalar da, sonunda yargı bağımsızlığını etkiler. Nitekim bugün bunu yaşıyoruz.
Paylaş