Paylaş
BİZİM neslimizin ve korkarım bizden önceki ve sonrakilerin de refleksi aynıdır; bu ülkede ne zaman barışı kökünden sarsıcı eylemler katliamlar olur, hemen döner devlete bakarız.
Devletimizin maalesef böyle bir sicili vardır; bazen bizzat gider kendisi yapar provokasyonu, Gezi’de olduğu gibi ülkeyi haftalarca sarsar. Bazen de maşalarına yol verir yapsınlar diye, Kahramanmaraş’ı, Çorum’u kana bularlar, Sivas’ta Madımak Oteli’ni ateşe verirler. Bazen alenen işbirliği yapar, 90’lı yılların Batman’ı başta olmak üzere Güneydoğusunda Hizbullah’ı PKK’nın karşısına diker.
Bakın, 7 Haziran seçiminden iki gün önce, Diyarbakır’da HDP mitinginde bomba patladı, dört kişi öldü. Bombacı, Diyarbakır değil Gaziantep polisinin çabası sonucu, biraz da tesadüfen yakalandı. Hürriyet’te haberlerini okudunuz, bombacı polis takibindeydi, annesi Başbakan Ahmet Davutoğlu’na kadar ulaşmış, oğlunun bulunmasını istemişti, polis de aslında terörden aradığı bombacıyı ‘asker kaçağı’ olarak yakalamış ama bırakmıştı.
Bunlar basitçe ‘ihmal’ midir, yoksa kasıtlı davranışlar mıdır?
Devlet o bombacının o miting alanına kadar gitmesine izin veren mekanizmayı cezalandırmadıkça, benim neslim de benden önceki ve sonraki nesiller de o bombada sorumluluğun devlette olduğunu düşünmeye devam edecek.
Peki ya Suruç’taki canlı bomba?
Yüreğiniz elverdi ve bombanın patlama anı görüntülerini TV’de, internette seyrettiniz mi bilmiyorum; etraftaki onlarca polis dikkatinizi çekmiş olabilir. Gençler kameralara slogan atarken bombacı da içlerinde. Ve polis etrafta.
Suruç’ta sahiden MİT’ten, polisten, jandarma istihbarattan habersiz sinek uçabilir mi sanıyorsunuz? Ama vücuduna bombayı sarmış bir çılgın elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor, onlarca polisin arasından geçip gençlerin içine karışıyor ve pimi çekiyor.
Şimdi bombacının kimliği saptanacak, derken art arda ihmaller zinciri ortaya çıkacak, adım gibi eminim. O canlı bomba için gelen ihbarlar, arama emirleri, polis kontrol noktalarından geçiş görüntüleri Allah bilir kim bilir daha neler bir bir ortaya çıkacak; yetkililerimiz de, ‘Soruşturuyoruz, ihmal varsa gereği yapılacak, en ağır şekilde cezalandırılacaklar’ diyecek.
Türkiye, Suriye’de içsavaş çıktığı günden bu yana Suriye Kürtleri (ki çoğunluğu aslında oraya Türkiye’den gitmedir) konusunda çok kötü sınav veriyor; küçümseme, yok sayma, onların yenilgi ve ölümlerinden sevinç devşirve, Suriye’de olan biteni Türkiye’nin kendi iç politikası gözlüğü ve kibriyle okuyup tercüme etme, sadece Baas rejiminin değil mezhebine bakılmaksızın Arapların zulmünü de yaşamış bu halkın kendini kurtarma ümidini yok etmeye çalışma ve daha sayamayacağım kadar sayıda pek çok fenalığı yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
Suriye’de içsavaş sonrasına yönelik politikalarımızı baştan sona gözden geçirme ve Irak’ta olduğu gibi Kürtlerin hamiliğini üstlenmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Gerçeği kabullenelim: Türkiye IŞİD için savaş alanı
ÖNCE Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bir yetkilisinin ağzından, ardından da Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının ağzından, ‘Sınırımızda IŞİD’i istemiyoruz, onlar oradan gitsin diye koalisyon güçlerine askeri gücümüzle de katılmak için müzakere yürütüyoruz’ sözleri çıktıktan sonra IŞİD’in bunu cevapsız bırakmasını beklemiyorduk herhalde...
IŞİD’in Türkiye’ye saldırı stratejisi belli: Bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyorlar, PKK’nın siyasi kanadına saldırıyorlar, böylece PKK’nın Türkiye’ye savaş açmasını bekliyorlar ve bunun sonucunda Suriye’de ve Irak’ta IŞİD’le koalisyon eşliğinde savaşan PKK’nın (ve PYD’nin) Amerika nezdinde meşruiyetini yitirmesini istiyorlar.
İstedikleri olursa hem Türkiye yaralanacak hem kendi elleri Irak ve Suriye’de biraz olsun rahatlayacak.
Seçim döneminde HDP’ye yönelik bombalı saldırılar, HDP mitingindeki bomba ve son olarak Suruç katliamıyla net biçimde görüyoruz artık: Türkiye, IŞİD için bir savaş alanı.
Bu savaşı da, Türkiyeli IŞİD’ciler eliyle yapacaklar.
Bu örgüt tamamen yok olana kadar Türkiye’ye rahat yok.
Paylaş