Derin ideolojik bölünme: Üniterci - federasyoncu kavgası...

MİLLİ Güvenlik Kurulu ve hükümet tarafından verilen talimatla başlatılan ‘Oslo süreci’nin ürettiği temel belgelerden biri dün gazetelerde yayımlandı. Belgede bir çeşit federatif çözüm üzerinde uzlaşma sağlandığı yazılı.

Zaten montajlanarak internete konan Oslo tutanaklarına bakacak olursanız, devlet ile PKK’nın bir çeşit federatif çözümü konuşmakta olduğunu görürsünüz.
Bu konuşmalardan ve üstünde pazarlık yapılan bu çözüm metodundan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın habersiz olduğunu söyleyemeyiz; çünkü zaten Hakan Fidan o görüşmede ‘Başbakanın siyasi iradesini temsilen’ bulunuyor.

Tabii Başbakanın veya MİT’in bir şeyden haberdar olması onu onayladıkları, öyle bir çözüm yolunda ilerledikleri anlamına gelmez.

Gelmez ama bu hiçbir zaman o noktaya gelinmeyecek demek değil. Çünkü Kürt sorununa ‘karşı taraf’ olarak, yani muhatap olarak PKK’yı kabul etme cesaretini gösterdiyseniz ve kendi çözümünüzü önermek yerine PKK’nın çözüm formülünü tartışmaya başladıysanız, mesele sizin ve kamuoyunun ikna edilmesine kalmış demektir.

Veya İstanbul’daki savcıların tersine PKK sizi doğru okumaktadır: Örgüt, bütün bu görüşme sürecinin bir kandırma ve oyalama taktiği olduğunu, devlet görevlilerinin kulağa hoş gelen şeyler söylemekle birlikte bunları somuta çevirecek hiçbir adım atmadığını söylüyor, biliyorsunuz.

Bu işin PKK ile müzakere yanı.

Bir de, PKK’nın önerdiği türden bir çözüm için hükümetin veya hükümetlerin ikna etmesi gereken, müzakere etmesi gereken iç kamuoyu ve iç güçler de var.
Bugün tanık olduğumuz şey, o iç güçlerin harekete geçmesi ve bundan sonra hiçbir hükümetin Oslo’da konuşulan türden bir çözümü konuşmamasını sağlamaya yönelik bir ideolojik hamle yapması aslında.

İster bu ayrıma ‘federasyoncular’-’üniterciler’ ayrımı adını takın isterseniz derin devlet/cemaat-AK Parti kavgası, sonuç değişmiyor.

Bugün kavganın yapılış yöntemi demokratik ülkelere yakışmayan bir yöntem. Çünkü demokrartik ülkelerde böyle temel fikir ayrılıkları çıktığında konu kamuoyu önünde tartışılır, taraftar bulunmaya çalışılır. Bizde ise maalesef ‘vatanı ben senden çok seviyorum’ diyenler ellerindeki devlet gücünü kullanırlar hep.

* * *

Yalnız burada da bir yanlış var: AK Parti’yi ‘federasyoncu’ diye niteleyemeyiz. (Şu an karşı kampta kalan cemaat ile polis/adliye teşkilatı ise çok net biçimde ‘üniterci.’)

AK Parti, Kürt sorunu konusunda nihai çözüm projesini hiçbir zaman ortaya koymadı ama onların federasyon fikrine uzak olduklarını tahmin etmek zor değil.
Peki bu tartışmada kurum olarak MİT’in böyle (federasyoncu) bir görüşü olabilir mi? Olamaz ama olsa bile ne yazar zaten, çünkü böyle konularda nihai karar verici seçmendir Türkiye’de, başkası değil. MİT de bir siyasi parti değil zaten.

Dolayısıyla, adli olarak soruşturulan ve suç olduğu iddia edilen şeyler ne olursa olsun, gerçekte ülkemizde yaşanan Kürt sorununun nihai çözümü perspektifine
ilişkin derin bir ideolojik kavgadır.

Kavga o kadar derin ve ‘üniterciler’ diyebileceğimiz kesim o kadar sert ki, başkalarının devleti PKK ile görüştürmesine bile karşı, bırakın ‘federasyon’u tartışmayı.

İnsan hayatını tehlikeye atmak pahasına...

POLİS ve savcılığın dün toplam sayısının beş olduğunu öğrendiğimiz MİT mensuplarının suçluluğunu peşinen göstermek için yürüttüğü basına haber sızdırma kampanyası maalesef çok tehlikeli bir noktaya vardı.

Dün bazı gazetelerde bazı insanlar isimleri açık açık da yazılarak ‘MİT muhbiri’ olarak yazıldılar.

Ben PKK’yı ve bu örgütün geçmişini biraz biliyorsam, o ismi yazılanların örgüt tarafından ilk fırsatta öldürülmek isteneceğini şimdiden söyleyebilirim.

PKK bu konuda sicili çok belli bir örgüt. Kim bilir bugüne kadar kaç kişi örgüt içinde ‘ajan’lıkla suçlandı ve infaz edildi.

Haberlerimizi yayımlarken biz, bilgi sızdırırken de polis ve savcılığın biraz daha özenli olmasını beklemek çok şey mi beklemek acaba?

Hükümetin kararı: Yönetmeyelimdurumu idare ederiz

EVET MİT mensuplarının önce ifadeye davet edilmesi, bu davete icabet edilmeyince savcının mahkemeden yakalama ve talimatla ifade verme kararı çıkartması üzerine başlayan krize hükümetin bulduğu çözüm belli oldu:

MİT’in zaten yasasında yer alan ‘Başbakanlık izni olmadan soruşturulamazlar’ ifadesi biraz daha netleştirilerek yeniden yasa çıkacak, böylece ‘son çıkan kanun
daha üstündür’ ilkesiyle MİT mensupları mahkemeden kurtarılacak.

Hükümetimiz, bir kez daha yönetmek yerine durumu idare etmeye karar verdi anlayacağınız.

Unutanlar için bir kısa hatırlatma

KÜRT sorununu ya PKK ile çözeceksiniz ya da PKK’sız.

PKK’lı çözüm Oslo türü müzakerelerden geçer; PKK’sız çözüm ise şu anda uygulanmakta olan güvenlik politikalarından.

Ben ‘Oslo süreci’ denen müzakerelerin ortaya çıkan yürütülüş biçiminden memnun kalmayanlardanım.

Orada masada bir yandan Kürtler için bugüne kadar inkar edilen temel insan haklarının sağlanması konuşuluyor, bir yandan da PKK’nın ‘demokratik özerklik’ dediği şey.

Oysa ‘demokratik özerklik’ gibi konuların orada masada olmaması gerekir. Çünkü bunlar siyasi konulardır ve siyasi konularda kararları son aşamada seçmen verir.

Orada, PKK’nın dağdan inip özgürce siyaset yapması ve ‘demokratik özerklik’ de dahil görüşlerini siyasi sahnede savunmasının yasal/anayasal alt yapısının sağlanması müzakere edilmeliydi.

Peki ‘PKK’sız çözüm’ olan bugünkü güvenlik politikaları sorunu çözer mi?

Peşinen söyleyeyim, hayır çözmez, en iyimser ihtimalle bizi ‘Bu sorunla birlikte yaşayabilir’ bir ülke haline getirebilir.

Biliyorsunuz bu eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un görüşüydü. O ‘en iyimser’ ihtimalin gerçekleşmesinin bile çok yüksek bir bedeli olacağını, her zaman bir ‘güvenlik öncelikli devlet’te yaşamaya mahkum olacağımızı söylememe bilmiyorum gerek var mı?

Söylememe gerek olmayan bir başka şey de, Kürtlerin temel insan haklarını inkar eden ve salt güvenliğe dayanan politikaların zaten başarılı olma ihtimalinin hiç bulunmadığının 30 yıllık tecrübeyle sabit olduğu.
Yazarın Tüm Yazıları