Paylaş
Doğrudur, bu bir formül. Üstelik şaşırtıcı biçimde, o olayın bütün taraflarına birden kazandıran bir formül.
Yani, binadaki mal sahipleri kazanacak; ceplerinden beş kuruş para çıkmadan binaları yenilenecek. Müteahhit kazanacak; durduk yerde kat karşılığı inşaat yapacak yeni araziler belirecek. Buna izin veren siyasetçi de oy kazanacak.
Peki kim kaybedecek? Eğer bu ekstra rant dağıtımı düzgün planlanmaz ise kaybeden İstanbul olacak.
Belediyenin elinde böyle bir silah var. Şimdi, eğer Başbakan, ‘Oy kaybetmeye razıyız, hepsini ıkıp yapacağız’ derken samimiyse ve dediğini yapacaksa, bence oy falan kaybetmeyecek, tam tersine kazanacak. Çünkü ortaya çıkacak yeni ranttan geniş bir kitle yararlanacak, doğrudan mal sahibi olmayanlar bile düşecek olan kiralar sayesinde dolaylı kazanç elde edecekler.
Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın bazı açıklamalarından, bu ekstra imar verme formülünün yeniden ve ciddi biçimde gündeme geldiğini öğreniyoruz.
Başta da söyledim, bu illa ve kategorik olarak yanlış diye nitelenebilecek bir formül değil. Ama ‘doğru’ uygulanabilmesi için kaçınılmaz olarak ayrımcı biçimde uygulanması gereken bir formül.
Diyelim İstanbul’da, Adalar, Kartal, Kadıköy, Zeytinburnu, Bakırköy ve Avcılar bölgesi deprem riskini en fazla yaşayan bölgeler. Bu bölgelere ekstra imar verilerek belki bir şey sağlanabilir ama aynı imarın Beşiktaş, Sarıyer, Üsküdar gibi belediyelerde de uygulanması şehri yaşanmaz hale getirme riskini taşıyor.
Şişli’de, Fatih’te veya diğer birinci dereceden risk taşımayan ama yine de çürük bina stoku geniş ilçelerde ne yapacaksınız? Tek tek binalara ayrımcılık yapamayacağınıza göre, ilçe çapında uygulamalar geliştireceksiniz.
Belki bu ilçelerde ekstra imar vermek yerine tam tersine kamulaştırmaya gidip bina sayısını azaltacaksınız, bu yolla şehre nefes aldırtacak, yıkılacak binaların yerine parklar, bahçeler inşa edeceksiniz.
Belki aynı rantı bu ilçelere de vereceksiniz.
İstanbul’un rantı, başta İstanbullular olmak üzere herkesin iştahını açıyor.
Bakalım belediye yeni bir şey yapacak mı?
Okurdan gelen bir örnek...
BİR okuyucu dün bu köşede çıkan yazı üzerine kendi durumunu yazmış. Söylediğine göre İstanbul Kızıltoprak’ta 140 metrekarelik 12 daireli bir apartmanda oturuyor. Binaları da depreme dayanıksız.
Binayı bir müteahhite verseler, o 18 daireli yeni bir bina yapsa, halen 140 metrekare olan daireleri 80 metrekareye kadar düşecek. Oysa orada 2.07 olan emsal 2.70’e çıksa, yine küçülecekler belki ama bu sefer 117 metrekareye düşecekler.
Özetle şöyle diyor:
‘Biz buna razıyız, yeter ki emsal oranı biraz artsın ki hem müteahhite bu işi yapacak kadar para kazandırsın hem bizler fazla mağdur olmayalım.’
Bir ahlak tartışmasına ne dersiniz?
DEPREM ihtimaline karşı evlerimizi yenilemenin bedelini kim ödemeli? Devlet mi, yoksa biz mi?
Bu yenileme işlemi ekstra imar verilerek yapılacaksa ortaya yeni yeni ahlaki sorunlar çıkar mı?
Gelin yazın bana, tartışalım.
Bülent Arınç güzel söylüyor ama...
SON KCK tutuklamaları konusunda geçen gün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sorunun tam da merkezine hitab eden güzel sözler söyledi.
Arınç, doğru teşhisle meselenin Terörle Mücadele Yasası’ndaki ‘Örgüt propagandası’ maddesinden kaynaklandığını, ortada yeterli irade olursa bu maddenin değiştirilip yumuşatılmasıyla ifade özgürlüğünü daraltan ve ‘Yazar çizer akademisyen ve gazetecisini hapse atan’ ülke görüntüsünden çıkılabileceğini bildirdi.
Ancak belli ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan öyle düşünmüyor. Almanya’dan Fransa’ya giderken yolda gazetecilere, ‘KCK operasyonunu eleştirenler kendilerini gözden geçirsin’ derken çok ciddi Başbakan.
Yani ona göre ortada bir ifade özgürlüğü sorunu yok, terör sorunu var.
Paylaş