Paylaş
Görünenleri herkes gördü zaten. Partinin 1425 delegesi Ahmet Davutoğlu’nu genel başkan adayı gösterdi. Başka kimse aday olmadı. Bu delegelerden 47’si sabah saat onda attıkları imzaya rağmen oy verme işlemine katılmadı, 1388’i oy verdi, 6 geçersiz oy çıktı, 1382 delege Ahmet Davutoğlu’na oy verdi.
Görünene bakınca, kavgasız gürültüsüz bir iktidar devri gerçekleşti; parti Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği adaya disiplinle oy verdi.
Ama Davutoğlu, bir AK Parti geleneği haline gelen ‘platformda teşekkür turu’nu atarken delege sıraları neredeyse boştu; teşekkür konuşması yaptığında salon büyük ölçüde boşalmıştı bile. (Tayyip Erdoğan’ın son kongresinde seçildikten sonra attığı platform turuna ve teşekkür konuşması sırasında salondaki mevcuda bir bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.)
Davutoğlu’nun genel başkanlığını devraldığı partinin büyük ölçüde Recep Tayyip Erdoğan ‘kült’ü üzerinde durduğunu, önceki gün salondaki bunaltıcı sıcağı, oylamanın sonucunun daha oylama yapılmadan belli olmasını vs hesaba kattığınızda belki salonun boşalmasını ‘normal’ sayabilirsiniz. Öte yandan Ahmet Davutoğlu’nun Erdoğan’la yarışacak seviyede olmasa da ‘lider’ olabilmesi için zamana ihtiyaç duyulduğunu da kabul etmeliyiz.
Ama yine de, göründüğü kadarıyla bile Davutoğlu bir ‘dikensiz gül bahçesi’ bulmadı; genel başkanı olduğu parti henüz ‘onun partisi’ değil.
Bir de ‘görünmeyenler’ var. Kongre salonu Tayyip Erdoğan’ın veda konuşmasından sonra büyük ölçüde boşaldı; çünkü arada film gösterimi vardı, yabancı konukların tanıtımı vardı vs. Ama sıra Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasına gelirken art arda ve defalarca yapılan ‘Arkadaşlar az sonra genel başkan adayımız konuşacak lütfen salona dönün’ anonslarını salon dışında dinleyip bıyık altından gülen AK Parti ileri gelenlerini de gördüm; ‘Patrondan sonra başkasını dinlemeye ne gerek var’ diyenini de; Davutoğlu konuşurken ‘Dur rakamlarla madde madde sayıyor, daha harflerle de sayacak’ diyerek açık açık alay edenini de.
Davutoğlu’nun en fazla zorlanacağı alanın, partiye hâkim olmak ve partiyi çalıştırmak konusu olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Parti, her tartışmalı durumda dönüp Çankaya’ya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bakacaktır ve onun hakemliği, hatta karar vericiliğini arayan birileri olacaktır. Erdoğan bu noktada genel başkana rağmen partiye müdahale edecek midir, önümüzdeki dönemin kritik sorularından biri bu.
Tabii bir de hükümet var. Hadi diyelim, yarın kurulup ilan edilmesi beklenen ilk Davutoğlu kabinesi biraz mecburiyetten içinde Erdoğan’ın yer almadığı bir başka ‘Erdoğan kabinesi’ olacak; peki bu hükümet göreve başladığında Davutoğlu ilk imzalayacağı kâğıtlar olarak karşısında bazı maden ruhsatlarını veya bazı ihale dosyalarını bulduğunda ne hissedecektir?
Davutoğlu, kendi idealizmi ve ‘dava anlayışı’ ile gerçek hayat arasındaki farkları acaba nasıl karşılayacaktır?
Hepsini yaşayıp göreceğiz.
‘Nerede kalmıştık’ hükümeti?
ŞUNU kabul edelim: Haziran 2013’e damgasını vuran Gezi olaylarından beri hükümet Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren ve Ahmet Davutoğlu’nun kongredeki ‘restorasyon’ konuşmasında yer alan başlıklar kapsamına giren konularda hemen hemen hiçbir şey yapmadı. Eylül ayında ilan edilen demokratikleşme paketinin bazı maddeleri hariç. Tam onlar hayata geçiyor, ‘normalleşme’ başlıyordu; bu kez 17 ve 25 Aralık yaşandı.
Eğer Davutoğlu, ‘reformcu’ veya ‘restorasyoncu’ olmak istiyorsa, işe ‘Nerede kalmıştık’ diye başlayacaktır.
Kaldığımız yer belli: Mayıs 2013’te kaldık ve bugün Eylül 2014.
Belki Davutoğlu’nun ‘restorasyon’ dediği de budur: Mayıs 2013’e geri dönmek, oradan yeniden başlamak. Ama elbette köprülerin altından akan suları da unutmadan.
333 milletvekili çıkarmak...
HEM Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan söyledi hem Ahmet Davutoğlu teyit etti; AK Parti’nin 2015 seçimi için hedefi Anayasa’yı değiştirecek çoğunlukla seçimi kazanmak.
Anayasa’yı referandum şartıyla değiştirecek çoğunluk 5’te 3 çoğunluk. Yani 330 milletvekili gerekiyor. AK Parti 330’dan da fazla milletvekili çıkarmalı, çünkü Meclis Başkanı oy kullanamıyor, bir-iki milletvekili hastalanabilir, ölebilir. Garanti için ben 333 milletvekili diyorum, dileyen başka rakam söylesin.
Meclis’te 5’te 3 demek, yüzde 60 demek. Milletvekillerinin yüzde 60’ını almak için de, mevcut siyasi konsolidasyonda (dört partide konsolide oldu Türk siyaseti) yüzde 52-55 arası oy almak gerekiyor. Bu da bana pek mümkün gözükmüyor. (Yüzde 52-55 oy almak Tayyip Erdoğan’ı aşmak anlamına gelir ve onun başka etkileri de olur, onu sonra konuşuruz.)
Siyasi gerçekçilik, Anayasa’yı değiştirmek için başka partilerle uzlaşmaya ihtiyaç duyulduğunu ve duyulmaya devam edileceğini söylüyor.
Başka partilerle uzlaşmanın önşartı da, başkanlık sistemi ısrarından vazgeçmek.
Burada seçimi Davutoğlu yapacak.
Paylaş