Paylaş
Bu maddeyi okuduğunuzda göreceğiniz şudur: Cumhurbaşkanı tarafından tek başına yapılan sınırlı sayıda işin dışında bizim sistemimizde cumhurbaşkanının icrai bir yetkisi yoktur.
‘İcra’ demek, yani ‘yürütme’ demek, en temelde bütçe yapma ve harcama yetkisi demektir. Cumhurbaşkanı’nın bütçesi hükümet tarafından hazırlanır. Cumhurbaşkanı mali kaynaklarla yatırım yapamaz, Köşk’teki bazı onarım işleri dışında ihale de açamaz.
Biz 10 Ağustos günü ilk tur oylamasını yapacağımız seçimde işte bu anayasal düzen içinde bir cumhurbaşkanı seçeceğiz, başkan veya yarı başkan değil. O cumhurbaşkanı halkın yüzde 99’unun oyunu dahi alsa, yetkileri Anayasa’da yazılı yetkiler olacak, başka bir şey değil.
Deniyor ki, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’na aday olacak ve başkanlık sistemine gidişin ilk adımı onun seçilmesiyle atılacak.
Türkiye başkanlık sistemine gider veya gitmez; cumhurbaşkanının Anayasa’da yazılı yetkileri değişir veya değişmez ama bütün bunlara parlamentoda gizli oyla karar verilir.
Başbakan olarak, partisinin genel başkanı olarak, milletvekillerini neredeyse tek başına belirleyen isim olarak ve en önemlisi seçimde kapı kapı dolaşıp neredeyse tek başına kendi karizmasıyla partisinin oylarını arttırmış bir isim olarak Recep Tayyip Erdoğan Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemini bugün getiremiyorsa, kâğıt üzerinde bu güçlerini tamamen terk edeceği ve partisinin mitinglerine dahi gidemeyeceği 2015 Haziran seçiminden sonra bu Anayasa değişikliğini nasıl yaptıracaktır?
‘Erdoğan başkan olmaya hazırlanıyor’ diyenlerin bu soruya siyaseten tutarlı bir cevap vermesi gerekir.
Yüzde 50’nin üzerinde bir oyla Çankaya’ya çıkacak olan Erdoğan’ın (veya başka birinin) geçmiş cumhurbaşkanlarından farklı olacağı, farklı davranacağı kesin. Ama dediğim gibi seçilecek cumhurbaşkanı ne kadar farklı davranırsa davransın, sonuçta Anayasa ortada. Onu aşarak yapacağı her şey hükümetin rızasına ve onayına dayanmak zorunda.
Özal, Demirel,Sezer ve Gül...
HALKIN seçeceği cumhurbaşkanı yepyeni bir durum yaratıyor olsa da, Anayasa’nın gerisi aynı olduğu için geçmiş cumhurbaşkanlarının hükümetlerle ilişkilerini hatırlamakta fayda var.
Turgut Özal, 1989’da seçildiğinde başbakanlıktan ve partisinin liderliğinden ayrılıp Çankaya’ya çıktı. Partisini de bir ‘emanetçi’ye, Yıldırım Akbulut’a bıraktı. Hükümet işlerine, Çankaya Köşkü’nden kimi müsteşar ve genel müdürlere telefonla talimat verecek kadar müdahildi. Ama bir nokta geldi, kendi istediğini Yıldırım Akbulut’a bile yaptıramadı.
Sonra önce partisindeki genel başkan ona rağmen değişti, ardından o yeni genel başkan yine ona rağmen erken seçime gitti ve partisi iktidarı kaybetti. Yeni gelen hükümetle açık açık kamuoyu önünde çatıştı. Bu yüzden hükümet cumhurbaşkanı yetkilerini kısıtlayacak düzenlemeleri gündemine aldı.
Özal’ın 1994’te zamansız ölümü, başbakan Süleyman Demirel’i Köşk’e taşıdı. Demirel müthiş bir siyasi istikrarsızlık ve bir yarı askeri darbe döneminin cumhurbaşkanı olarak sadece hükümetlerle değil muhalefet partileriyle de sık sık çatıştı.
Ardından Köşk’e siyasetçi olmayan biri, ‘sembolik’ cumhurbaşkanı olmak üzere Ahmet Necdet Sezer çıktı. Ama Sezer’in kendisini Çankaya’ya taşıyan güçle çatışması için 18 aydan kısa süre yetti, 2001 kriziyle birlikte açık çatışma başladı. Sezer daha sonra iktidara gelen AK Parti hükümetleriyle de epey bir kanlı bıçaklı oldu.
Abdullah Gül dönemi görece uyumlu bir dönem sayılıyor ama bu izlenim çok doğru değil. Tek fark, çatışma ve çekişmenin kamuoyu önünde yaşanmamış olması, kapalı kapılar ardında bazen hükümetin bazen cumhurbaşkanının uzlaşmasıyla işlerin halledilmesi.
Erdoğan ‘Sıkıntı olmaz diyemem’ demişti
TRT 1’de benim de katılımcılarından olduğum Enine Boyuna programında 2012 sonunda önce Meclis Başkanı Cemil Çiçek konuk olmuş, mevcut Anayasa değiştirilmezse ileride başbakanlarla cumhurbaşkanları arasında ciddi sıkıntılar çıkacağını söylemişti.
Sonra 2012 Aralık ayının sonunda bu kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuk oldu programa ve benim Cemil Çiçek’in sözlerini hatırlatan sorum üzerine, ‘Bir sıkıntı olmaz diyemem’ cevabını verdi.
Aynı mülakatta başbakan İmralı’daki Abdullah Öcalan’la çözüme yönelik görüşmeler de yapıldığını ilk kez açıkladığı için Erdoğan’ın cumhurbaşkanı başbakan ilişkileri konusundaki sözleri o günlerde öne çıkmadı.
Ama görünen köy kılavuz istemez. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı ile halkın seçtiği başbakan arasında mutlaka ve mutlaka sıkıntılar olacaktır. Mesele bunun kamuoyu önünde yaşanıp yaşanmaması.
Paylaş