Cumhurbaşkanı Erdoğan doğruyu eksik söylüyor

SON birkaç aydır durup durup sosyal medyada, özellikle de Facebook’ta yeniden paylaşılma rekorları kıran bir blog yazısı var.

Haberin Devamı

Bir beyaz Türk vatandaşımız ülkeyi terk etmiş, kendisinin ve ailesinin geleceğini yurtdışında aramaya karar vermiş, bunu yaparken de bir nevi manifesto yazmış.
Bu metni ‘Bir beyaz Türk’ün hezeyanları’ diye okuyabilirsiniz; bence de iç tutarlılıktan yoksun, siyasi paranoyaya bol bol yer vermiş bir metin bu. Ama bu metne yansıyan duygunun bir hayli yaygın olduğunu görmemeye imkân da yok.
Bu vatandaş geleceğini yurtdışında arayacak, bu uğurda ailesini, çocuklarını bir bilinmeyene doğru yola çıkaracak ve göçmen olmanın bütün zorluklarını peşinen kabul edecek kadar ülkesinden ümidi kesmiş ama öte yandan yurtdışında (tam olarak İngiltere’de) yaşayıp bir orta sınıf hayatı sürmesine imkân verecek kadar da donanımlı biri.
Yani, ‘Gitsek bu ülkeden’ diyenler ve demekle kalmayıp kalkıp gidenler bir azınlığa mensup olsalar da, aslen bu ülkenin en donanımlı insanları. Ülke yükselecekse onlarla yükselecek; onların yokluğu ise geride kalanlara bir çeşit ceza.
O yüzden dünyada hiçbir ülke, ‘Benim mühendislerim, yüksek lisanslılarım, üniversite mezunlarım, sermaye sahiplerim gi-
derlerse gitsinler’
demez, onları ülkede tutmak için elinden geleni yapar.
Geçen hafta adını vermeyeceğim bir önemli kişiyle sohbet ediyordum. Konu geldi üniversitelere, yurtdışında yetişmiş Türkiyeli bilimcilerin burada katkı sunmasına. Kendisi de bu iktidara hiç de uzak olmayan sohbet ettiğim kişi, bir üniversitemizle de yakından ilgili ve ‘Çok kişiyle görüştük, hepsi de gelmeye hazırdı ama
1.5-2 yıl önce birden fikir değiştirdiler’
dedi; ülkede değişen iklimi, demokrasiden ve özgürlüklerden uzaklaşma izlenimini referans vererek.
Evet iklim... Özgürlük iklimi, ‘Geleceğimi burada özgürce arayabilirim’ iklimi...
İki gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı iklimden söz etti. Hem de bilimin gelişmesi, yurtdışında yetişmiş Türkiyeli beyinlerin ülkeye dönüp katkı sunması konusunda konuştu.
Bakın ne dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bizim geçmişle övünmek yerine bugün ‘Neden olmu-yor, bugün neden dünya bilimine yön veren bilim insanları yetişmiyor’ sorusunu kendimize her fırsatta sormamız gerekiyor. Eksik olan en başta iklimdir, atmosferdir, yani gerekli şartlardır. Bugün eğer Türkiye dahil dünyadaki birçok ülkenin beyinleri kendi ülkelerini bırakıp Batı’daki bilim merkezlerine akın ediyor, oralarda da aradıklarını buluyorlarsa bu işte buradaki iklimin kaybolmasındandır. Bilim insanı özgür değilse, bilim insanı kendisini emniyette hissetmiyorsa, bilim insanı bilimden ziyade maişetini dert ediniyorsa, ilim sahibi olmanın yüksek payesini hissedemi-
yorsa, tarihte hep olduğu gibi kalkar daha uygun şartlara göç eder. Bizim işte bu iklimi yeniden oluşturmamız, yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bilimi, devletin ve siyasetin müdahalesinden, yargının müdahalesinden olduğu kadar, mahalle baskısından da kurtarıp, daha da özgür bir zemine kavuşturmak zorundayız.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bilim insanı özgür değilse, kendini güvende hissetmiyorsa...’ derken doğru teşhiste bulunuyor.
Ama bir şey eksik: Neden kendini özgür hissetmiyor, neden kendini güvende hissetmiyor? Neden Türkiye’ye dönmemeyi veya buradaysa gitmeyi düşünüyor?
Ucu kendimize de dokunsa samimi cevaplar vermeliyiz bu sorulara...

Haberin Devamı

Bir arpa boyu yol gitmedik mi?

Haberin Devamı


CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, aynı TÜBİTAK ödül töreni konuşmasında günümüz Türkçesinin ‘bilim dili’ olmadığını, ‘Bu dilde bırakın bilim yapmayı felsefe bile yapılamayacağını’ söyledi.
Bu sözler çok da haksız değil ama yeni de değil.
‘Bilim dili olmamak’ sadece Türkçe için değil, son 60-70 yıldır İngilizce dışındaki bütün diller için geçerli. Bunun için bilimsel araştırmaların makalelerinin yayınlandığı hakemli saygın bilim dergilerinin hangi dilde olduğuna bakmak yeterli zaten.
Ama Türkçe açısından bu tartışma yeni değil. Biz bunu 70’li yıllarda yaptık ve bitirdik.
Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerini, ‘Hedefi dil devrimi’ diye niteleyerek eleştirmek de yeni bir tutum değil. Bu eleştiri de (yoksa şikâyet mi demeliyim) 70’li yıllarda, hatta 80’lerin başında çokça dile getirildi.
Entelektüel ortamı, tartışma konuları, hatta tartışma cümleleri 40 yıldır değişmeyen bir ülkeyiz işte.
Buradaki derinliği, sığlığı varın siz takdir edin...

Yazarın Tüm Yazıları