Paylaş
26 Eylüldeki son toplantısında bizzat Başbakan saatlerce toplantıya başkanlık etti ve bu toplantıda uzun menzilli füze savunma sistemi alımı konusunda bir karar verildi, Çin üretimi sistemde karar kılındı.
Bu karar hemen uluslararası tartışmalara neden oldu. Özellikle NATO müttefikleri, en çok da Amerikan tarafı, seçimi haberlerde ismi verilmeyen ‘üst düzey kaynak’lar aracılığıyla eleştirdi. Eleştirilerin yoğunlaştığı nokta, Çin’den alınan bir sistemin NATO standartlarına uymadığı idi.
Bu şikayetlerin resmi kanallardan da yapıldığı anlaşılıyor, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, New York dönüşü bizlere ‘Ortada kesinleşmiş bir karar yok, bu bir kısa liste, ilk sırada da Çin şirketi var’ dedi. Yani, Cumhurbaşkanı’na göre henüz ihale bitmemişti, Çin firması en üst sıradaydı ve bundan sonra da pazarlık yapılacaktı. Bu mesajın kime olduğu çok açık.
Çin sistemiyle ilgili NATO müttefiklerinden, özellikle Amerika’dan gelen itirazlar Ankara’da da yankı buldu anlaşılan. ‘İhale tamam’dan ‘Daha iş bitmedi’ye geçildi.
Füze savunma sistemiyle ilgili güncel siyasi kaygılar bir yana, şunu hepimiz görmeliyiz: Türkiye’nin hava sahası yeterince iyi savunulan bir hava sahası değil. Özellikle yüksek irtifalı savunmamızda ciddi açıklarımız var; zaten o yüzden füze savunma sistemi almaya uğraşıyoruz. Ayrıca radar yüksekliğinin altından hedefe giden seyir füzelerine karşı da alçak irtifa füze savunma sistemine de ihtiyacımız var, elektronik saldırıları etkisiz kılacak sistemlere de.
Bütün bunlar aslında literatürde tek bir paket olarak ele alınıyor ve hava savunmasının kademe kademe olmasını beraberinde getiriyor.
En azından 20 yıldır etrafında füze tehdidiyle yaşayan Türkiye’nin kendi hava sahasını savunmak için geçmişteki girişimleri başarısız oldu. Son olarak ABD Kongresi Türkiye’ye Patriot sistemlerinin satılmasını engelledi. (Bu engelin bugün artık geçerli olmadığı söyleniyor.)
Türkiye’nin Çin’den sistem alması, bu sistemin NATO radarlarıyla uyumluluğu sorununa takılıyor ama aslında bu uyumu sağlamak mümkün.
Mesele, uyumdan ziyade Türkiye’nin hava savunmasının en iyi nasıl sağlanacağı meselesi. Yani Çin sistemi en iyi sistem midir?
Bu sistemlerin mutlaka yerli yazılıma sahip olması gerekir. Esas önemli konu bu. Acaba muhtemel satıcılardan hangileri bize, ‘Kendi yazılımınızı geliştirip sisteme koyabilirsiniz’ diyor?
Türkiye, seçimini yaparken kendi bağımsızlığını, savunma bağımsızlığını da düşünmek zorunda. Yani evet NATO’ya elbette güveneceksiniz, savunma bilgilerinizi NATO ile paylaşacaksınız ama unutmayın Türkiye NATO’nun sınırlarında bir ülke ve bize yönelik tehditlerin bazıları bize özgü tehditler. O yüzden bütün yumurtaları NATO sepetine koymayan bir hazırlığımızın da olması gerektiğini söyleyen kuvvetli bir görüş var Ankara’da.
Ama baksanıza, ‘Çin’den alabiliriz’ demek bile bunca gürültüye sebep oluyorsa, konuyu daha dikkatle ele almakta fayda var demektir.
Paket paket demokrasi...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan nihayet demokratikleşme paketini açıkladı.
Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük açlığı o kadar büyük ve yaygın ki, bu paketin geniş kesimler tarafından daha şimdiden ‘eksik’ ve ‘yetersiz’ bulunması şaşırtıcı değil.
Öte yandan biz muhafazakar/devletçi sıkıntısı da çekmeyen bir ülkeyiz; bu paketi ‘fazla’ bulanlar da çıktı ortaya.
Eh bir de AK Parti’nin propaganda makinesi var, ‘Şimdilik bu kadar iyidir’ diyen.
Birkaç gün bu üç kesim konuşsun, eteğindeki taşları döksün bakalım. Ben de cumadan itibaren içeriğe girip tek tek değerlendirmeler yapacağım.
Paylaş