Paylaş
Bu basın duyurusu, dünyaya ama en çok da fizikçilere bir müjde veriyordu: Belki de CERN’in Büyük Hadron Çarpıştırıcısında yapılan deneylerin sonuçlarını alma vakti yaklaşıyordu. İlk sonuçların 21-27 Temmuz’da Fransa’nın Gronoble şehrindeki Yüksek Enerji Fiziği Konferansı’na ve 22-27 Ağustos’ta Hindistan’ın Mumbai kentinde yapılacak Lepton-Foton Konferansı’na yetiştirilmesine çalışılıyordu.
Daha da önemlisi şu: CERN’deki deneyde, 2011 yılı için hedeflenen çarpışma sayısına şimdiden ulaşılmıştı bile.
Peki acaba deneyde hedeflenen çarpışma sayısı neydi?
Önceki gün, yani 17 Haziran günü sabah saat 10.30 dolaylarında CERN’deki sayaç 0.999’dan 1 ‘inverse femtobarn’a gelmişti.
* * *
Bir dakika, peki ama nedir bu ‘inverse femtobarn’?
Burada en sondaki ‘barn’ kelimesine dikkat. Bu, 40’lı yıllarda Amerikalı muzip fizikçilerin uydurduğu bir yüzölçüsü birimi. Evet, Türkçe karşılığı ‘ağıl’ veya ‘ahır’ olan bu kelimeyle atom çekirdeğinin yüzölçümünü belirliyor fizikçiler.
Baştaki ‘femto’ bu yüzölçümünün çok ama çok küçük olduğunu anlatıyor.
İlk kelime olan ‘inverse’ ise bu
yüzölçüsü biriminin parçacık
çarpışmalarında kullanılan hali. Hatta parçacık çarpışmalarında bu yüzölçümünde bir ‘aydınlatma’dan söz ediliyor.
İşte uzun lafın kısası bizim gündelik hayatımızda farkına bile varmayacağımız bir aydınlanma belki ama o kadarcığını yaratmak için bile 70 milyon kere milyon (yani 70’in yanında 12 tane sıfır var) kez parçacık çarpışması gerekiyor.
Bu rakamı daha iyi anlamanız için bir örnek vereyim: 100 metre eninde ve 500 metre uzunluğunda bir kumsal düşünün, bu plajdaki kum taneleri kadar çarpışma demek bu.
Bu kadar çok çarpışmanın sonunda ‘Tanrı Parçacığı’ adı verilen Higgs Bosonu’nun bulunması gerekiyor; tabii ‘Standart Model’ adı verilen model geçerliyse. Eğer model geçerliyse, bu 70 milyon kere milyon çarpışmada en azından 70 bin kez Higgs Bosonu ortaya çıkmış olmalı.
Higgs Bosonu, o atomaltı parçacıklara kütlesini veren şey. Yani biz ve etrafımızdaki herşeyi, kütle sahibi her şeyi oluşturan şey teoriye göre Higgs Bosonu.
* * *
Esasında CERN’de tek aranan şey Higgs Bosonu da değil. Çünkü evrenin sadece yüzde 4’ü kütle sahibi. Ve bu yüzde 4, evreni bir arada tutmaya yetecek kadar çekim gücü üretemez. İşte bu sebeple fizikçiler, evreni bir arada tutan ve evrenin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturduğuna inanılan bir ‘karanlık madde’den (dark matter) de söz ediyorlar. Bununla ilgili teoriye de ‘Süper Simetri’ deniyor.
Tabii bu ‘karanlık madde’yi gören yok; çünkü adı üzerinde ‘karanlık’.
İşte bu yüzde CERN’de teorik olarak evrenin başlangıç koşullarının bir simülasyonu yaratılmaya çalışıldı. Böylece ‘karanlık madde’nin gözlenmesi umuluyor.
Karanlık nasıl gözlenirse artık...
Heyecanla bekliyorum doğrusu.
Cep telefonları kanser yapıyor mu? Durun bir dakika...
İKİ hafta önce Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Enstitüsü IARC, cep telefonlarının ‘muhtemelen’ kansere yol açtığını açıkladı. Sırf bu açıklama üzerine dünyanın dört bir yanında 30 binden fazla haber ve makale yazıldı. İşte benimki de biraz geç kalmış da olsa bu kolleksiyona bir ek.
IARC’nin açıklamasını duymayan kalmadı da, bu açıklamaya dayanak olan araştırmaları veya raporları bugüne kadar gören kimse olmadı. Bu, ‘bilim’ ve ‘bilimsellik’ iddiası için üzücü bir durum. Çünkü hâlâ daha ortada sadece bir basın açıklaması var, o kadar.
Ve açıklamada esas rahatsız edici olan şey, ‘muhtemelen’ kelimesinin kullanılmış olması. Ne demek ‘muhtemelen’?
Burada beyin tümörlerinden, beyin kanserinden söz ediyoruz. Cep telefonları hayatımıza gireli neredeyse 20 yıl oldu. Ve bu 20 yılda beyin kanserlerinde öyle kayda değer bir artış görülmedi.
Görülmedi ama bu da bir anlama gelmeyebilir; çünkü belki de cep telefonu yüzünden olabilecek beyin kanseri 30 yılda gerçekleşiyor...
Öte yandan beyin kanseri öyle en yagın kanser türlerinden biri değil; Yılda 100 bin kanserin 10 tanesi beyin kanseri. O yüzden cep telefonunun yarattığı riski ölçmek, bunu araştırmak, diyelim kalp ve damar hastalıklarında hayat tarzının yarattığı riski ölçmek kadar kolay değil.
Öte yandan eğer elektromanyetik dalgalar beyin kanseri başta olmak üzere kanserlere yol açabiliyorsa, etrafımızdaki yegane elektromanyetik dalga kaynağı cep telefonları değil; başta güneş, sonra bilgisayarlarımız, Wi-Fi şebekelerimiz olmak üzere pek çok şey var elektromanyetik dalga yayan. Bir hesaba göre dünyanın ürettiği yapay elektromanyetik dalga miktarı güneşin ürettiğinden fazla.
Görüyor musunuz, bir ‘muhtemelen’ lafından nerelere kadar geldik. Umarım IARC bu ‘muhtemelen’in arkasındaki araştırmaları, raporları açıklar, böylece daha sağlıklı bir ortamda konuyu tartışabiliriz.
Paylaş