Önce kafeteryada buluştuk, sonra da CERN’in ‘teorik fizik’ bölümünün dinlenme odasında sandalyelere oturduk, uzun uzun sohbet ettik.
Daha önce yazdım, Türkiyeli olup da yüksek enerji fiziği çalışanların hemen hemen hepsinin yolu bir biçimde CERN’den geçmiş veya geçecek. Halihazırda 30’dan fazla Türkiyeli var burada, toplamda ise 200’den fazla Türkiyeli buradan geçmiş, halen de gelip gitmekte.
Aslında bu bütün dünya için geçerli. Çünkü burası Amerikalıların deyimiyle, ‘Yüksek enerji fiziğinin Mekke’si.’
Yakın zamana kadar Amerika’da, Chicago Üniversitesinde de bir çarpıştırıcı faaldi, orada da yüksek enerji fiziği deneyleri yapılıyordu ama artık CERN gerek teknoloji olarak, gerek büyüklük olarak en büyük merkez. Ve dünyanın dört bir yanından fizikçileri cezbediyor.
Benim bir araya gelme şansını bulduğum grupta, iki tane teorik fizikçi vardı. CERN’de çalışan toplam bilimci sayısının aşağı yukarı 50’de biri teorik fizikçi. Ve onlar arasında iki tane de Türkiyeli fizikçi var. İkisi de CERN’in kadrolu elemanı. İkisi de doktora sonrası çalışmalar için burada.
Diğer Türkiyeliler, deneysel fizikçilerdi. İki büyük deneyde, yani Higgs bozonunu arayan ATLAS ce CMS’de çalışıyorlardı. Aralarında bir kişi de, çarpıştırıcıda çalışıyordu.
Türkiye’deki bilim ortamını konuştuk uzun uzun. Elbette şikayetler de vardı, hasret de. Ama sanırım en önemli konu, ders yüküyle ilgiliydi. İnsanları CERN’e çeken de bu sanırım: Eğer araştırmanıza yoğunlaşmak istiyorsanız CERN birebir; çünkü burada ders verme diye bir şey yok. Oysa Türkiye’de, ‘araştırma görevlisi’ tam olarak tanımlanmış bir şey değil; zamanınızın hiç değilse bir bölümünü derslere girerek veya hocanızın sınav kağıtlarına bakarak vs geçirmelisiniz. Bu da araştırmaya ayrılan zamanın azalması veya tamamen ortadan kalkması demek.
Bir başka önemli konu Türkiye’nin CERN’e tam üyeliği. Son olarak CERN konseyi Türkiye’nin artık tam üye olacak yeterliğe ulaştığını doğrulamış ve davet de yapmış. Türkiye’den heyetler, CERN’le yapılacak nihai anlaşma üzerinde konuşuyorlar. Herhalde 2012 sonuna kadar Türkiye’nin tam üyeliği gerçekleşecek; yani ilgili uluslararası sözleşme Meclis tarafından onaylanacak. Ama tabii önce imza atılması lazım, bunun da birkaç aya kadar olması bekleniyor.
CERN’e tam üyelik buradaki Türkiyeli bilimcileri çok heyecanlandırıyor. Çünkü böylece burada çalışma imkanı bulan Türk sayısı daha da artabilecek, çalışma süreleri daha da uzayacak.
CERN öyle bir ortam ki, burada benim tanıdığım insanların hayattaki tek önceliği bilim yapmak. İçi bilim heyecanıyla dolu, çalıştığı konuda ilerlemeler sağlamaktan başka hiçbir şey düşünmeyen bu Türkiyeli bilimcilerle tanışmak beni gerçekten çok mutlu etti; gelecek için de umutlanmama neden oldu.
Keşke CERN’deki bu ortamı, bu bilim iklimini kendi üniversitelerimizde de kurabilsek...
Tam üyelik neler getirecek
TÜRKİYE, uzun süreden beri CERN’e ‘gözlemci üye.’ Fakat nihayet tam üyeliğe geçiş olacak. Görüşmeler son aşamaya gelmiş durumda.
Tam üyelik sadece Türkiyeli fizikçileri, onların da yüksek enerji fiziğiyle ilgilenenlerini alakadar eden bir şey değil. Tam tersine, CERN’e tam üyelik çok büyük kapıları açabilecek imkanlar sunuyor Türkiye’ye.
En birincisi, tam üyelik halinde Türk şirketleri CERN’in ihalelerine girebilecek. CERN ihaleleri tek başına kimseyi çok zengin etmez belki ama bu ihaleler sonunda CERN’den Türkiye’ye bilgi ve teknoloji transferi gerçekleşecek.
İşte o bilgi ve teknoloji, Türkiye’nin en büyük derdi olan yüksek katma değerli ürünler üretme meselesine çok yardımcı olacak.
Burada çalışan Türkiyeli bilimci sayısı arttıkça da aynı şey olacak: Bilgi ve teknoloji transferi hızlanacak.
Türkiye’nin tam üyeliğe hazır olup olmadığını anlamak amacıyla CERN’den uzmanlar Türkiye’ye geldiler, üniversitelerde, teknoparklarda ve Türk sanayisinde incelemeler yaptılar. Onlara göre Türkiye hazır.
CERN’e üyelik için Türkiye yılda 35 milyon İsviçre Frangı ödeyecek. Ama karşılığında milyarlarca dolarlık bir potansiyel önünde açılacak. Bunu iyi değerlendirmek elimizde.
Bir fotoğrafın öyküsü
CERN’de teorik fizik bölümünde çalışan Can Kozçaz’dan geçen salı sabahı bir elektronik posta aldım. CERN’de olduğumu öğrenmişti, ‘Biz Türkiyelilerle görüşmek ister misiniz?’ diye soruyordu. Hemen ‘Evet’ dedim. Akşama görüşme ayarlandı.
Burada gördüğünüz fotoğraf, CERN’in teorik fizik bölümünün dinlenme odasında çekildi. Fotoğrafı Univercity of California’dan gelip CERN’de ATLAS deneyinde çalışan Gökhan Ünel çekti, çünkü tam o sırada bir toplantıya yetişmek üzere aramızdan ayrılıyordu.
Bakın, fotoğrafta kim kimdir, hangi üniversiteden gelmektedir ve CERN’de ne iş yapmaktadır, görelim:
Oturanlar soldan sağa: Mesut Arslandok, Johann Wolfgang Goethe Universitaet (ALICE) (doktora öğrencisi); Sedat Altınpınar, University of Bergen/CERN (ALICE) (postdoc); Sami Kama, Southern Methodist University (ATLAS) (postdoc); Bora Akgün, Carnegie Mellon Univeristy (CMS) (doktora öğrencisi ama 1 aya bitiriyor); İsmet Berkan, (Hürriyet); Can Kozçaz, CERN (Teori) (postdoc); Umut Gürsoy, CERN (Teori) (postdoc); Öznur Mete, CERN (Hızlandırıcı fiziği) (postdoc); Samim Erhan, University of California, Los Angeles (CMS) (research professor).
Ayaktakiler soldan sağa: Oktay Doğangün, Universitá di Napoli & INFN (CMS) (doktora öğrencisi); Melike Akbıyık, İstanbul Üniversitesi (CMS) (doktora öğrencisi); Yetkin Yılmaz, Massachusetts Institute of Technology (CMS) (doktora öğrencisi).