Paylaş
Şu 60 ay -72 ay meselesi
Türk basını, herhalde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’i daha önce yeterince dikkatli dinlemediği için olacak, yeni yasada okula başlama ile ilgili düzenlemeyi daha yeni kavradı. Oysa Bakan Dinçer, yasanın komisyondan tartışmalı biçimde geçmesinin hemen ardından CNN Türk’te Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken, okula başlama yaşı olarak 72 ayı üst, 60 ayı ise alt sınır olarak alacaklarını söylemişti zaten.
Peki ne demek okula başlama yaşı olarak 72 ayı üst, 60 ayı alt sınır kabul etmek?
Okullar her yıl eylül ayında açılıyor. Daha bakanlık tam olarak ilan etmedi ama gelin hesaplarımıza kolaylık olsun diye biz 31 Ağustos tarihini 72 ayın dolup dolmadığını belirlemede nirengi noktası olarak alalım.
Bu yıl için konuşuyorsak ve eğer çocuğunuz 31 Ağustos 2006’dan önce doğduysa, onu ilkokul 1. sınıfa yazdırmak yasal yükümlülüğünüz.
Peki ya 2006’nın Eylül, ekim, kasım, aralık, hatta 2007’nin ocak-şubat aylarında doğanlar ne olacak?
Hemen söyleyeyim, 1 Eylül 2006 ile 31 Ağustos 2007 arasında doğan çocuklar için bir yasal zorunluluk yok. Yasaya göre onları da okula yazdırabilirsiniz ama bu ailenin tercihine kalmış bir şey.
* * *
Kendi oğlumdan örnek vereyim. Benim oğlum 24 Aralık 2003 doğumlu. Anaokulunda bu konuya çok kafa yormadık ama 2009-2010 eğitim yılı başlarken mecburen kafa yorduk. Acaba oğlumuzu 2003 doğumlularla mı göndermeliydik yoksa bir yıl daha bekleyip 2004’lülerle mi?
Konuştuğumuz öğretmenleri, oğlumuzun akademik olarak ilkokula başlayabilir düzeyde olduğunu ama ‘motor hareketler’ denen hareketlerinin 2003 başında doğmuş diğer çocuklara göre doğal olarak daha geride olduğunu, bu durumun da onun ders aralarındaki oyunlardan dışlanması sonucunu doğurabileceğini söylediler.
Elbette her çocuğun gelişimi aynı değil ama bizim vakamızda durum buydu ve biz de bunu kabullendik, oğlumuzu 2004 doğumlularla birlikte okula göndermeye karar verdik.
Oğlumuz bir yıl kazandı mı, kayıp mı etti?
* * *
Benim ailem beni 5.5 yaşımdayken, üstelik torpil de kullanarak ilkokula yazdırmıştı. Ben 1.5 yıl kazandım mı yoksa hayatta bazı şeyleri kayıp mı ettim?
Erken başlamakla kazandığım şeyler de oldu, sportif ve sosyal anlamda kaybettiğim şeyler de oldu.
Sanırım benzer bir kayıp kazanç bilançosunu oğlum da ileri yaşlarında yapacak.
Olaylı Nevruz sonrası Davutoğlu’nun Esad’a söylediklerini hatırladım
GEÇEN yıl bizzat Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ağzından dinlemiştim.
Bakan, Suriye diktatörü Esad’la yaptığı son görüşmelerden birinde, ‘Neden sokak gösterilerini silahla, şiddetle bastırdınız da göstericilere izin vermediniz?’ diye sorar. Bunun üzerine Esad, ‘Güvenlik birimlerim onların terörist olduğunu söyledi’ cevabını verir.
Bu cevabı duyan Ahmet Davutoğlu, ‘Siz’ der, ‘Güvenlik birimlerinin her söylediğine inanmayın, onlar sizi paranoyak yapar. Masum gösterici ile teröristi ayırmak onların görevidir. Ama toptan yasaklarsanız, bütün kalabalığa terörist muamelesi yaparsanız yanlış yapmış olursunuz.’
* * *
Bu konuşma, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olaylı Nevruz sonrası yaptığı grup konuşmasını dinlerken aklıma geldi.
Başbakanı Suriye diktatörü ile kıyaslamak aklıma bile gelmez ama güvenlik birimlerinin her dediğine inanmak konusunda Davutoğlu’nun sözlerinde bir hikmet
bulunduğu da kuşkusuz.
Hayata ve hayattaki her şeye güvenlik penceresinden bakmaya başlarsanız, elbette nevruz gösterilerini yasaklarsınız.
Oysa geçen yıl bu gösterilerde kimsenin burnu bile kanamamıştı. Nevruz aynı nevruz, gösterileri örgütleyenler aynı insanlar, katılanlar da neredeyse aynı kişiler.
Büyük ihtimalle Nevruz öncesi gelen istihbarat da çok benzerdir: PKK ve KCK Nevruz’u kana bulamak istiyor, bunu bir gövde gösterisi haline getirecekler vs.
Geçen yıl nevruz pazar günü kutlanabilsin diye bir gün öne alınmıştı, bu yıl da aynı şey yapılmak istendi. Ama bu sefer yasaklandı.
Oysa izin verilse, güvenlik güçleri tören alanına gireni çıkanı kontrol etse, provokatör oraya gelemeyecekti zaten, ne cana kıyılacaktı ne silahlı çatışma olacaktı ne de Başbakan’ın bu denli sinirli bir konuşma yapması gerekecekti.
Yaşananlardan Başbakan Erdoğan’ın da mutlu olduğunu sanmıyorum. Arka planda başka şeyler oluyor bana soracak olursanız. Polis ve güvenlik meselesi, hükümetin sıkıntılı olduğu bir alana dönüşüyor galiba.
Paylaş