Paylaş
İşte o Ömer Çelik, bir hayli gecikmeyle de olsa sosyal paylaşım ağı Twitter’a katıldı ve katılır katılmaz da siyasi mesajlarını yağmur gibi yağdırmaya başladı. Kolayca hayal edilebileceği gibi Çelik, elbette partisinin ve hükümetin politikalarını savunuyor, bu politikalarla ilgili açıklayıcı şeyler yazıyor. Açıkçası ben de yararlanıyorum.
* * *
Ömer Çelik geçen gece şöyle bir tweet yazdı: ‘‘Büyük Türkiye iç siyasette ve dış siyasette aritmetiğe mahkum olmayan bir vizyondur. Aritmetik siyasetten denklem siyasetine geçiştir.’’
Bilimsel bazı kavramlardan gündelik hayata ilişkin benzetmeler, yabancı dildeki adıyla ‘metafor’ Türkçesiyle ‘eğretileme’ler çıkarmak benim öteden beri takıntılı olduğum bir şey.
Bu alışkanlığın özellikle Fransız post-modernist düşünürlerce yaygınlaştırıldığını, hatta kötüye kullanıldığını bilenlerdenim. O kadar ki, fiziğin veya matematiğin alanından alınan kimi kavramlar, içleri de neredeyse boşaltılarak veya farklı anlamlar yüklenerek başka alanlarda kullanılıyor. Fizikten veya matematikten alınan kavramın kendisi bilimsel bir otorite taşıdığı için sözde kullanıldığı alana da bir ‘bilimsellik’ veya ‘üstünlük’ katıyordu.
Post-modernist düşünürlerin böyle bilimsel kavramları nasıl kötüye kullandığını merak edenler, Türkçesi de zamanında İletişim Yayınları’ndan çıkmış olan, Alan Sokol ve Jean Bricmont’un kitabını alıp okuyabilirler. Çok eğlenceli bir bilim felsefesi kitabıdır bu aynı zamanda.
Ömer Çelik de post-modernist midir, buna kendisi karar versin ama çoğu post-modernist gibi yapıp bilimden kavramları alıp siyaset alanında kullanmanın cazibesine kapıldığı kesin.
Gelelim Çelik’in benzetmesine... Aritmetiğe mahkum olmamaya, aritmetik değil denklem siyaseti yapmaya yani...
Aritmetik, son tahlilde denklemleri de içerir. Daha doğrusu denklem çözmek için sonunda aritmetiğe mahkumsunuz, elinizde başka bir araç yok.
Ama şöyle deseydi belki olurdu Çelik: ‘‘Eskiden dört işlem basitliğinde olan şeyleri biz bugün çift dereceli denklemler seviyesine getirdik.’’
* * *
Yazdıktan sonra düşündüm de yine olmazdı.
Çünkü denklem, adı üstünde bir denklik demek, en fazla bu denkliği bozmadan içindeki bilinmeyenleri bulmaya çalışıyorsunuz.
Oysa Ömer Çelik, ‘büyük Türkiye’nin iç ve dış siyasetinden söz ettiğine göre bir ‘denklik’ten değil, üstünlükten söz etmek istiyor olmalı.
Bilmiyorum bu durumda matematikten onun işine yarayacak bir benzetme çıkarabilir miyiz ama aklıma fizikten kullanışlı bir şey geliyor: Türkiye’ye kuvantum sıçraması yaptırmak.
Belki Ak Parti propaganda ekibi bunun üzerinde biraz kafa yormalı.
11 Eylül kurbanlarının isimleri anıta nasıl yazıldı?
BUGÜN, 11 Eylül 2001’de gerçekleşen büyük terör saldırısının 10. sene-i devriyesi. Bu acı gün New York’ta ve dünyanın başka pek çok yerinde bugün anılacak, masum kurbanlar için dualar edilecek.
11 Eylül saldırılarının New York’ta gerçekleştiği yer olan Dünya Ticaret Merkezi binalarının olduğu yerde 10 yıl önce ölenleri hiç unutmamak için bir anıt yapıldı. Daha doğrusu, ölenlerin isimleri anı havuzunun yanındaki iki geniş plakaya yazıldı.
Fakat oradaki isimlere bakanlar şaşırabilir; çünkü isimler bu plakalara ilk bakışta görüldüğü haliyle bir hayli düzensiz biçimde yazıldı. Yazım ne alfabetik sırayla ne de başka bir sırayla.
Peki neye göre yazıldı isimler yan yana?
İşte bu ilginç. Anıtı hazırlayan firma, 11 Eylül’ün 2983 kurbanının da yakınlarına aynı soruyu sormuş: Kaybettiğiniz kişinin adını başka hangi kurbanla yan yana yazalım?
İşte bu soruya verilen yanıtlara uygun özel bir algoritma geliştirmiş matematikçiler ve kurban isimleri bu algoritma tarafından yerleştirilmiş anıta.
Bir örnek vereyim: İlk darbeyi alan Kuzey Kule’de yer alan yatırım bankası Cantor Fitzgerald hemen hemen bütün çalışanlarına mezar oldu.
Bu şirket o gün tam 658 çalışanı ile 46 tane de taşeron yemek firması çalışanı ve ziyaretçileri kaybetti.
Anıtta bu isimler, birlikte öldükleri için yan yana yazılı.
Bir başka çarpıcı örnek, kitabı yazılan ve filmi yapılan bir garip ikili için. Victor Wald ve Harry Ramos, aynı kulede farklı farklı şirketlerde ve üç kat arayla çalışıyordu ama daha önce hiç karşılaşmamışlardı.
Harry Ramos ve aynı şirketten arkadaşı Hong Zhu, yanan binadan kaçmaya çalışırken 53’üncü katta merdivende Victor Wald ile karşılaştılar ve ona yardım etmeye karar verdiler, Victor daha fazla yürüyemeyeceğini söylüyordu. Onu taa 36’ncı kata kadar taşıdılar ama orada Wald yeniden pes etti, ‘‘daha fazla gidemem’’ dedi. Bunun üzerine Harry Ramos, az önce tanıştığı Victor Wald’a, ‘‘Merak etme Victor’’ dedi, ‘‘Ben senin
yanında kalacağım.’’ Zhu binadan kurtuldu ama Harry ile Victor orada öldüler.
Şimdi ikisinin adı anıtta yan yana yazıyor...
Ne şiş yansın ne kebap federasyonu
BİLMİYORUM Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın önceki günkü basın toplantısında söylediklerini gördünüz mü?
Aydınlar, şike soruşturması konusunda federasyonun 2011-2012 futbol sezonunun bitmesinden önce herhangi bir karar vermemeye karar verdiklerini açıkladı.
Biliyorsunuz federasyon daha önce şike kararını ilgili iddianamenin aleniyet kazanmasına kadar ertelemişti, şimdi daha da erteledi, önümüzdeki yıl lig bittikten sonra verilecek karar.
Peki diyelim Fenerbahçe yeniden şampiyon oldu ama federasyon da bir
önceki sezon için Fenerbahçe’ye küme düşme cezası verdi.
Ne olacak, Fenerbahçe 2012-13 sezonunu
Süper Lig’de mi,
1. ligde mi oynayacak?
Futbol Federasyonu’nun adını değiştirip ‘Ne Şiş Yansın Ne Kebap Federasyonu’mu koysak,
yoksa daha önce önerdiğim gibi ‘Kendi Söküğünü Dike-meyen Terziler Federas-yonu’ mu, bilemedim.
Paylaş