Paylaş
Haberlerin odağında iki önemli konu var: 1. Evinden, yaşadığı ilçeden çok uzaklarda (120 kilometreyi bulanlar var) bir okula kaydı yapılanlar; 2. Tercih etmediği halde imam hatip lisesine yazılanlar.
Bu iki önemli konuya değineceğim ama gördüğüm o ki, bu iki konuya harcadığımız tartışma enerjisinin bir benzerini genel olarak eğitim sistemimize ve özel olarak da bu yeni sınav yönteminin avantaj ve dezavantajlarına harcamaktan kaçınıyoruz.
En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Eğer illa Türkiye’nin dört bir yanındaki 1 milyondan fazla ortaokul mezununu merkezden tek bir dokunuşla ve sözde bir ‘eşitlikçilik’le liselere yerleştirmekte ısrar ediyorsak, Türkiye yıllardır aradığı sınav sistemini TEOG ile bulmuş gibi gözüküyor.
Çünkü TEOG’a sadece bazı öğrenciler değil, bütün orta son sınıf öğrencileri katıldı ve sınav da okullarda, öğrencilerin eğitim gördüğü temel ders kitaplarındaki konulardan yapıldı. TEOG bir anlamda öğrencilerin zaten girdiği ‘yazılı’ sınavlardan iki tanesinin yerine geçti.
Bu yöntem öğrencilerin dershane ihtiyacını da azalttı; dershaneye yine de gidilse bile bu kez test çözmek için değil, okul derslerine çalışmak için gidildi.
Ancak, başta da söyledim: Eğitimle ilgili ölçme değerlendirme, ders notu dahil bütün konularımızı merkezden tek bir bilgisayar dokunuşuyla çözmenin ‘doğru’ olduğunu kabul ediyorsak TEOG başarılı bir sistem. Burada aylar önce yaptığım bir çağrıyı yinelemek istiyorum: Milli Eğitim Bakanlığı, vakit geçirmeksizin TEOG’a ilişkin ham verileri bağımsız eğitim araştırmacılarının incelemesine açmalıdır.
Bu ham bilgilerden çok sayıda önemli sonuç çıkacaktır ama beni bir tanesi özellikle ilgilendiriyor: Türkiye’nin en düşük performanslı okulları.
Milli Eğitim Bakanlığı, ‘Türkiye’nin en kötü 1000 ortaokulu’nu açıklamalı ve topluma, ‘Bu okullar gelecek sene 1000 okulluk listede yer almayacak’ diye söz vermelidir. Her yıl 1000 okulumuzu ‘en kötü’ listesinden kurtarabilirsek, 5-6 yıl içinde en iyi okullar ile en kötü okullar arasındaki akademik farkı ciddi biçimde azaltabiliriz.
Esas eşitlik, her işin Ankara’dan yapılmasıyla değil, okullarımızın mezunları arasındaki akademik farkları yüzde 20’nin altına düşürerek sağlanır.
‘En iyi’ ile ‘en kötü’ arasındaki farkın yüzde 20’den az olması şu demek: En iyinin notu 100’ken en kötünün notu 80’den az olmamalı.
Uzaklara ve imam hatiplere yerleşen öğrenciler meselesi
BAKANLIK neredeyse hiçbir şeyi açıklamadı ama gazetelerde yer alan eleştiriler üzerine evinden çok uzaktaki liselere ve tercih etmediği halde imam hatiplere yerleştirilen öğrencilerin sayısını açıkladı.
Bakanlığın web sitesindeki açıklamaya göre, evinin bulunduğu ilçede değil de başka bir ilçedeki liseye yerleştirilen çocukların sayısı 9 bin 802. Bakanlık bu çocukların da esas olarak tercih yapmayan çocuklar olduğunu söylüyor. (Mesela Habertürk yazarı Fatih Altaylı’nın çocuğu bu gruptan. Altaylı Kemerburgaz’da oturuyor ama yazdığına göre çocuğu 94 kilometre mesafede bir okula düşmüş. Ama zaten Altaylı’nın çocuğu tercih yapmamış, çünkü halen okuduğu özel okulda devam edecek.)
Bakanlığın verdiği bu rakamlar, meselenin sanki gösterildiğinden küçükmüş gibi algılanmasına yönelik; çünkü toplamda 1 milyondan fazla öğrenciden söz ediyoruz. Ancak yine de, böyle bir şey özel okula da gitmeyecek tek bir kişinin bile başına geldiyse, bu bir sorundur ve çözülmelidir.
İmam hatiplere istemeden kayıt konusunda da bakanlığın verdiği rakamlar ilginç. Bakanlığa göre 209 öğrenci, Çok Programlı Lise’ye yerleştirilirken bu liselerdeki imam hatip programına yerleşmiş, gerçekte tercih etmedikleri halde. Bir de, normalde başka okulları tercih ettiği halde puanı yetmediği için o okullara yerleştirilemeyen ve imam hatiplere yerleştirilen 45 çocuk daha var bakanlığın söylediğine göre.
Burada da aynı şeyi tekrar edeceğim: Bakanlık, günlerdir konuşulan meselenin gerçekte ‘küçük’ bir mesele olduğunu söylemek istiyor ama bir kişi bile istemediği okula yerleştirildiyse bu bir sorundur ve düzeltilmelidir.
Kaç sınıfta 0 alanla 100 alan yan yana okuyor?
TEOG’un şimdiden Milli Eğitim Bakanlığı’na gösterdiği ama sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmadığı için bizim görmediğimiz çarpıcı sonuçlarından biri şu: Acaba Türkiye’de kaç sınıfta, diyelim matematikten 0 veya 30’un altında not alan öğrencilerle 100 alan öğrenciler bir arada okuyor?
‘Akademik eşitlik’ dediğiniz şey sınıftan başlar. Bir sınıfta 0 alanla 100 alan öğrenci yan yana okuyorsa, o sınıfın öğretmenine bu durumu sormak gerekir.
100 alan öğrenciye öğretebilen, ona ulaşabilen öğretmen ne olmuştur da 0 alan öğrenciye öğretememiş, ona bir türlü ulaşamamıştır?
Eğitimimizin esas sorunları böyle mikro sorunlardır ve onları çözmeden ‘makro’ seviyede herhangi bir şeyi çözmüş olmayız.
Bakanlık bu çeşit mikro sonuçları da açıklamış olsaydı, kamuoyunda çok daha verimli tartışmalar yaşayabilirdik. Hâlâ daha geç değil.
Paylaş