Paylaş
O sabah uyanacağız ve hayatın aynen devam ettiğini göreceğiz. Seçimi kim kazanmış olursa olsun, AK Parti ister iktidarını sürdürsün ister kaybetsin, HDP barajı ister geçsin ister geçmesin, hayatın akışı ve bizim kaygılarımız, korkularımız, umutlarımız üzerinde çok az etki yapacak.
Ülkemiz de, tek tek bizler de 8 Haziran sabahı aynı yerde olmaya devam edeceğiz; çünkü seçim sonuçları çok nadiren ülkedeki hayatı kökünden değiştirir.
Ülkemiz ve bizler açısından yine bir numaralı soru, ekonominin büyüyüp büyüyemeyeceği, yani paylaşmakta olduğumuz pastanın büyüyüp büyümeyeceği olacak.
Eğer benim gibi değil de, siyasi partileri ve vaatlerini ciddiye alanlardansanız çoktan kaygılanmaya başlamış olmalısınız.
Çünkü AK Parti’den CHP’ye, MHP’den HDP’ye kadar bütün partiler seçim öncesinde refahı arttırmak için kamu harcamalarını arttırmaktan söz ediyor, bu yönde vaatlerde bulunuyor.
Kamu harcamalarının artması eninde sonunda vergilerin artması anlamına gelir ama oraya varmazdan önce kamu para basar, borçlanır ve bunların bedelini de bize en haksız vergi olan enflasyon olarak yansıtır.
Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan şey kamu harcamalarını arttırmak değil, kamunun yol göstericiliğinde özel sektör yatırımlarının artmasını ve bu yolla istihdam sağlanmasını başarmak.
TÜİK’in şubat ayı verilerine göre tarım dışı alanlarda son bir yılda 850 bin yeni istihdam yaratılmış ama işsiz sayısı 400 bin kişi artmış.
Demek Türkiye’nin işsizliği azaltmak ve yeni nesillere iş sağlamak için her yıl en azından 1.5 milyon, tercihen 2 milyonun üzerinde yeni iş yaratması gerekiyor. Kamu bunu yapamaz; ancak özel sektör sağlayabilir.
5 Haziran akşamı eve işsiz olarak dönenler 8 Haziran sabahı iş aramaya devam edecekler. Nasıl ilave istihdam yaratılacağına dair partilerin bir sürü temennisi var ama ikna edici, etraflıca düşünülmüş izlenimi veren bir program gördünüz mü?
8 Haziran sabahı her kim iktidarda olacaksa, onun ekonomiyle ilgili yapması gereken tek şey pastayı büyütmek değil bir de pastanın paylaşılmasını daha adil hale getirmesi lazım hükümetin.
Pastanın daha adil paylaşılmasının yolu da, eğitimden geçiyor. Seçim ortamında hiç eğitim konuşulduğunu duydunuz mu?
Diyelim azıcık da olsa duydunuz, eğitimdeki eşitsizlikleri gidermeyi vaat eden, bırakın vaadi bu konuyu düşündüğünü hissettiren bir siyasi parti gördünüz mü?
Tam da bu sebeplerle söylüyorum; 7 Haziran sabahı ile 8 Haziran sabahı uyandığımız Türkiye arasında bir fark olmayacak; en fazla bizimle yüksek perdeden konuşan insanların isimleri değişecek, hepsi o kadar!
ÇÖZÜM SÜRECİNİN GELECEĞİ...
HDP’nin barajı geçmesi veya geçememesinin çözüm sürecinin geleceği üzerinde önemli etkiler yaratacağı besbelli. Bu etkilerin tamamını şimdiden kestirmek kolay değil.
Ancak bu etkilerden bağımsız olarak, çözüm sürecinin geleceğini asıl etkileyen ve etkileyecek şeyin, bu toplumun HDP’ye oy vermeyen kesimlerinin (yani kabaca yüzde 90’ının) temsilcisi olma iddiasındaki partilerin tutumu olduğunu ve olacağını gözden kaçırmamak gerek.
Kürtlerle barış içinde birlikte yaşamak istiyorsak, önce Kürtleri uğradıkları ayrımcılıktan kurtarmak, onların kendilerini bizimle eşit hissetmesini sağlamak, onlarla birlikte kendimizi de özgürleştirmemiz lazım.
Bunları yaparsak, PKK’nın silahsızlandırılması, dağdan inmesi, meşru siyasete girmesi çok daha kolay olacak.
Kabaca yüzde 90’ı temsil eden partilerde bu perspektifi görebiliyor musunuz?
HDP’nin yüzde 10 barajını geçip geçememesi elbette son derece önemli ama bundan da önemlisi, yüzde 90’ı temsil iddiasındaki partilerin kendi kafalarının içindeki eşitsizlik emreden, Kürtleri ikinci sınıf, tabi millet gören fikri barajı aşıp aşamayacakları.
DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİNİN GELECEĞİ...
DAHA önce yazdım, saygın kamuoyu yoklamalarında gözüken bir gerçek var: Türkiye’de memnuniyetsiz sayısında artış var; mutluluk azalıyor; ekonomiye güven düşüyor.
Bu memnuniyetsizlik artışıyla ilgili dile getirilen bir konu genel ‘ekonomi’ başlığıysa bir diğeri de demokrasinin ve hukuk devletinin hali.
Partilerimiz aylardır sahada, seçim beyannameleri ortada, miting konuşmaları herkesin gözünün önünde.
Allah aşkına bu şikâyetleri, yani demokrasi ve hukuk devleti konusundaki şikâyetleri giderici olduğunu düşündüğünüz etraflı bir proje gördünüz mü? Yoksa partiler, ‘Demokrasi ve hukuk devleti konusunda bana güven gerisini merak etme sen’ mi diyor?
8 Haziran sabahını iple çekiyorum.
Paylaş