Paylaş
Genelkurmay’dan da Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle gece yarısı muhtırası yemiş olan hükümet aynı anda iki şey birden yapıyor. Birincisi, Meclis’te temmuz ayında seçim yapılması kararını geçiriyor. İkincisi ise Cumhurbaşkanı’nın bundan böyle halk tarafından seçilmesi için gerekli Anayasa değişikliğini yapıyor.
Bütün bunlar yeterince ateşli ve heyecanlı bir gündem oluşturuyor sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Aynı karışık, darbe tehlikesinin yaşandığı mayıs ayında Meclis, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda da değişiklik yapıyor. Bu değişikliğin pek çok tartışmalı maddesi var ama herhalde hiçbiri kanunun 16 maddesini değiştiren kadar çok tartışmalı değil.
O karmaşık gündemin ortasında, insan hakları kuruluşları ve bazı gazetecilerin itirazları kaynayıp gidiyor ve polisin zor kullanma ve silah kullanma yetkisiyle ilgili şu hüküm, her şeyi veto eden dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de onayını alıp yasalaşıyor (Mad. 16, son iki fıkra):
‘Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde “dur” çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir.’
Basit ve makul gibi gözüken, hele bugün yapılan değişiklikle kıyaslandığında neredeyse öpüp başa koyulacakmış gibi duran bu iki kısa paragrafın 2 Haziran 2007’de onaylanıp 14 Haziran’da Resmi Gazete’de yayınlanmasından sadece iki yıl sonra yazılan Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporunda acı sonuç yazılı: Polis bu yetkiye dayanarak iki yılda toplam 53 can almıştı. Peki yasanın 7 yıllık uygulamasının sonucu ne? Onu da MAZLUMDER Başkanı Mehmet Ali Devecioğlu, halen Meclis’te konuşulan iç güvenlik paketiyle ilgili açıklamasında söylüyor: Polis kurşunuyla ölenlerin sayısı 7 yılda 183’e çıkmış durumda.
MAZLUMDER’in 7 yıllık rakamlarında kaç kişinin hangi şartlarda öldüğü yazılı değil ama TİHV’nin iki yıllık raporunda ölen 53 kişinin 29’unun sokakta dur ihtarına uymayanlar olduğu, 9’unun ise protesto gösterileri sırasında polis tarafından vurulduğu yazılı.
Bakın bu rakamlar bugün hükümetin yetersiz bulduğu yasa maddesi sonucu ortaya çıkan rakamlar. Yarın bu yasa maddesi yürürlüğe girip polis bir ‘yasadışı’ gösteri sırasında gördüğü yüzü maskelilere veya molotofkokteyli olduğundan şüphelendiği şeyleri taşıyanlara doğrudan hedef alarak ateş etmeye başladığında ortaya çıkacak rakamları hayal bile edemeyiz.
Ethem Sarısülük’ün katili yargılanmazdı bile
ANKARA’daki Gezi eylemleri sırasında Ethem Sarısülük polis kurşunuyla can verdi. Onu öldürmekle suçlanan polis memuru yargılandı, 7 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu cezanın sanık aleyhine bozulması için başvurdu.
Sarısülük’ün öldürüldüğü Haziran 2013’te bugün görüşülen iç güvenlik paketi yürürlükte olsaydı, büyük olasılıkla o polis memuru yargılanmayacaktı bile.
Fark bu işte.
Polise bir türlü yetmeyen yetkiler
YENİ iç güvenlik paketi sadece polisin silah kullanma yetkisini genişletmiyor. Yeni paketle verilen yetkilerden biri de, polisin kişilerin üst-başı ve araçlarında arama yapma yetkisi.
Oysa bu yetki mevcut kanunun 9. maddesinde zaten var. ‘Önleme araması’ adı verilen ve polisin kendi amirinin izniyle de kullanabildiği bu yetkinin neden polise yetmediğini anlamaya imkân yok. Bu madde tam da bonzai taşımayı önlemek için var zaten.
Bir başka konu polisin gözaltına alma yetkisi. Mevcut kanunun 13. maddesi ‘Suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunanları yakalayıp tutabilir’ diyor.
Bu yetkinin neden yeterli gelmediğinin de bir izahı yok. Daha doğrusu dile getirilen izah pek ikna edici değil.
Paylaş