CEZAEVLERİMİZ fazla kalabalık. Ama bu kalabalığın yarıdan fazlası mahkum bile değil; tutuklu olarak yargılanan insanlar.
Yani, insanları tutuklu yargılamaktan vazgeçsek cezaevleri zaten boşalacak. Daha da iyisi, yargılama süresini kısaltacak işleri yapabilsek. Bakın dün Milliyet gazetesinde çok çarpıcı bir haber vardı. Tam 15 yıldır tutuklu olan, hala daha yargılaması sona ermemiş insanlar anlatılıyordu. Bir delikanlı 25 yaşında tutuklanmıştı, bugün 38 yaşındaydı ve hala tutukluydu, yargılaması devam ediyordu. El insaf.
Türkiye, 2004 yılında, Avrupa Birliği’ne uyum süreci içinde ceza kanununu ve ceza muhakemesi kanununu baştan sona yeniledi. Özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nda pek çok uygulamayı Avrupa standartlarına getirmeye çalıştı. Mesela bu yeni CMK’yla tutuklamaya alternatif bazı yollar getirildi, denetimli serbestlik gibi. Ama maalesef bizim hakimlerimiz bu imkanlardan çok az yararlanıyor, onun yerine tutuklamayı tercih ediyor. Bu tercih de yasada öngörülmüş olmalı ki, tutukluluk sürelerine bir azami limit getirildi CMK ile. İşte bu yeni limitler bugün itibarıyla yürürlüğe giriyor. O yüzden bugünden başlayarak binlerce, belki on binlerce tutuklunun salıverilmesi bekleniyor.
Yeni CMK’nın 102. maddesi aynen şöyle: “(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. (2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. (3) Bu Maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.” Şimdi çoğu davada tutuklu yargılanan kişilerin tahliyeleri bu madde uyarınca kararlaştırılacak. Ancak maddenin bir istisnası var, o da CMK 252. maddenin son fıkrasında getirilmiş. Genel olarak özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlardan tutuklananlara tutukluluk süresinin iki katı olarak uygulanacağını söylüyor bu fıkra. Şimdi cezaevlerindeki 60 bin tutukludan kaçının bu özel yetkili ağır cezalarca tutuklandığını bilmiyorum ama Ergenekon tutuklularının durumu ve bu yasanın onlara kaç yıl olarak uygulanacağı tartışılıyor, biliyorsunuz. Son olarak dün Sedat Ergin de bu konuyu yazdı. Elbette tutukluluk süresi konusunda son kararı mahkemeler verecek ancak benim gördüğüm kadarıyla özel yetkili mahkemelerin tutukluluğu 10 yıla çıkarması pek mümkün değil.
İki tane yanlış okuma yapılıyor ve bunu yapan da esasen Adalet Bakanlığı. 102. maddeyi aktardım, orada tutukluluğun üst sınırı 2 yıl. Bu süre, mahkeme kararıyla uzatılabiliyor ama söylendiği gibi 2 artı 3 yıl olmuyor, fıkrada açıkça TOPLAM 3 yıldan söz ediliyor, yani 2 yıldır tutuklu olan biri için uzatma en çok 1 yıl olabiliyor, toplamda 3 yıla çıkıyor. 252. maddenin son fıkrası iki kata çıkarmaktan söz ediyor, bu da elbette 2 yıllık orijinal tutukluluk sınırının iki katı, yani 4 yıl. Bunun uzaması ise söz konusu değil. Esasen ortada öyle bir muğlaklık da göremiyorum ben. Nasıl oluyor da Adalet Bakanlığı bu maddeleri okuyup maksimum 10 yıllık tutukluluktan söz edebiliyor, anlayabilmiş değilim. Kaldı ki yargı süresini kısaltmak ve bu yolla adil yargılanma hakkının yerine gelmesini sağlamak görevi Adalet Bakanlığı’nındır; baştan uzun tutukluluk süresi koyduğunuzda yargılamayı da bitiremeyeceğinizi itiraf etmiş oluyorsunuz.
Yeni yıl temennisi
ARADAN 20 yıldan fazla zaman geçmiş. Doğu Bloku yeni çökmüştü, İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin Çekoslovakya ile ilgili bir belgeselini izlemiştim, adı ‘Absurdistan’dı. O belgeselde, Çekoslovakya’daki ‘Kadife Devrim’in öncüsü büyük yazar, düşünür ve sonra da devlet adamı Vaclav Havel’in eski düzeni anlatırken ‘Yalanda yaşamak’ dediğini işitmiştim. (Sonra kitaplar yazdı bu konuda, okumayanlara şiddetle tavsiye ederim.) Havel’in komünizmin baskıcılığı altındaki ülkesinde ‘yalanda yaşandığını’ söylemesi çok çarpıcı gelmişti bana, çünkü bizim ülkemizde komünizm yoktu belki ama biz de yalanda yaşıyorduk. Hâlâ daha da yaşıyoruz. Yeni yıl için bir dileğim var, hiç değilse bu yıldan itibaren kediye kedi diyelim, yalanda yaşamaktan vazgeçelim.