DAKİKA 50... Kaleci Rüştü, kendi yarı alanımızdan bir serbest atış kullanıyor. Kafasını kaldırıyor...
İleride Hakan Şükür'ü görüyor. Topu Hakan'ın önüne bırakıyor.
Hakan, nefis bir çalımla topu filelere gönderiyor.
Gol sonrası Hakan, Rüştü'ye koşuyor. Attığı golün sevincini yaşamadan o mükemmel pas için Rüştü'yü tebrik ediyor. Bu gol ve gol sonrası yaşanan bu tablo, Liechtenstein'e attığımız farkın çok ötesinde anlamlar taşıyor.
Arkadaşlığın, yardımlaşmanın, paylaşmanın en güzel örneği bu görüntülerde yatıyor.
Sürpriz korkusu
Aslına bakarsanız kolay bir maçtı bizim için. Sadece 30 bin kişinin yaşadığı, Avrupa'nın bu küçük ülkesinin Türk Milli Takımı karşısında hemen hemen hiç şansı yoktu.
Ama bu tür maçlar zordur. Bu tür maçlara hazırlanmak, konsantre olmak daha da zordur. ‘‘Nasılsa kazanırız’’ diye sahaya çıktınız mı, beklemediğiniz sürprizlerle karşılaşırsınız.
Dünkü maçı Milli Takımımız adına süsleyen ikinci güzellik ise, futbolcularımızın ciddiyetiydi. Yaptıkları işi seviyorlardı, birlikte oynamaktan mutlu oluyorlardı ve oynamadan hiçbir maçı kazanamayacaklarını biliyorlardı.
Ruh ikizleri
Ve bunu 90 dakikanın her anında sahaya yansıtıyorlardı.
İşte bu iki güzel tablo, İngiltere maçı öncesi bize umut pompaladı.
Karşılaşma 3 golle kapandı. 5 fark da olabilirdi, 6 fark da...
Oyunu istediğimiz gibi yönlendirdik. Okan'la, İbrahim'le kanatlara yaydık. Tuncay ve Hakan Şükür ile gol noktalarında ‘‘şov’’ yaptık.
Bu maç şunu gösterdi. Futbol sadece sahada akıttığınız terden ibaret değil. Futbol, aynı zamanda bir ruh ve gönül birliği gerektiren ‘‘Takım oyunu’’
Dün sahada birbirinin ‘‘Ruh ikizi’’ gibi mücadele eden 11 futbolcumuz vardı. Ben bu takımın İngiltere'yi Kadıköy'de yenip Avrupa Şampiyonası Finallerine gideceğine yürekten inandım.