Paylaş
Türkiye'nin baş döndürücü gündeminden nefes alıp biraz yakın çevreye baktıkça tuhaf tuhaf cümleler duymaya, alışık olmadığımı gelişmeler görmeye başladık.
Mesela, aylarca "El Kaide'nin Suriye'deki kolu" diye bahsettiğimiz El Nusra'nın "Halep'i El Kaide'den temizlediği" haberleri çıktı...
Sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak-Şam İslam Devleti'nin yaptıklarını kast ederek, "Esad rejimine 'ehvenişer' denilecek noktaya gelindi" diye şaşırtıcı bir açıklama yaptı.
Zira bu, Türkiye hükümetinin iki yılı aşkın bir süredir Esad rejimiyle ilgili sarf ettiği en "olumlu" cümle.
Dahası, bu, bir yanda Suriye'de ve bölgede yaşananlar, diğer yanda da Batı'nın dahi Esad'lı bir rejimi kabul etmiş gibi göründüğü bir dönemde Türkiye'den son iki yıldır mevcut konjonktüre en yakın, ayakları en çok yere basan yapılan açıklama, aynı zamanda...
SURİYE DERKEN, OLAN IRAK’TA OLUYOR
Suriye için saatleri Şubat ayında Montrö'de yapılacak olan "Cenevre 2" zirvesine kurduk. Ancak Irak'taki gelişmeler de pek yabana atılabilecek gibi değil...
Özetlemek gerekirse, Davutoğlu'nun neredeyse Esad'a "ehvenişer" demesine neden olan Irak-Şam İslam Devleti, yani kısa adıyla IŞİD, Irak'ta önemli mevziler kazanmaya başladı.
Ülkenin batısındaki Anbar eyaletinin büyük bir bölümünü ele geçirdi.
İşgal sırasında ABD ordusunun da başına bela olan Felluce'yi ele geçirdi, eyaletin başkenti Ramadi'yi de almak üzere...
Ciddi çatışmalar yaşanıyor. Zira, Felluce, Bağdat'a yalnızca bir saat mesafede ve Anbar eyaleti de Suriye'ye komşu.
Yani IŞİD bir aşamada Suriye'de şu anda kendisine karşı birlikte hareket eden muhalif grupları yenmeyi ya da en azından Suriye'nin doğusunda, Irak sınırına yakın bölgeyi elinde tutmayı başarırsa Ortadoğu için de alarm zilleri hiç olmadığı kadar yüksek sesle çalmaya başlayacak.
ORTADOĞU’NUN İLK EL KAİDE DEVLETİ
Tehlikenin boyutlarını Irak ordusundan Albam Ammar Ahmed Wall Street Journal'a tek cümleyle özetliyor: "Anbar'ın Suriye ile birleşmesinden ve burada Ortadoğu'nun ilk El Kaide devletinin kurulmasından korkuyoruz."
Özetle, şimdilerde yalnızca gök kubbede hoş –ve idealist- bir seda olarak kalan Arap Baharı'nın duvara tosladığı Suriye'deki hassas dengelerin bilinçli bir şekilde kaşınması nedeniyle, neredeyse Ortadoğu'nun göbeğinde ve tabi bizim de burnumuzun dibinde, düşmanının kalbini yemekten imtina etmeyen, müziği yasaklayan, kadının yaşamasına dahi izin vermeyen bir rejimle yönetilen bir devletin kurulayazıyor.
Tabi böyle olunca özellikle Batı da boş durmuyor.
Artık kimin kimin desteğiyle kime karşı savaştığının birbirine girdiği Suriye'de neredeyse tüm muhalif gruplar birlik oldular ve IŞİD'e savaş açtılar.
IŞİD, özellikle Suriye'nin ortasında ve Türkiye sınırına yakın kuzey bölümlerde önemli mevziler kaybetti ve gruplar arasındaki sert çatışmalar da tüm hızıyla sürüyor.
IRAK'TA DURUM ÇOK KARIŞIK
Irak'ta ise durum biraz daha karmaşık. Zira, Irak'ta mevcut yönetim ve ordu ağırlıklı Şiilerden oluşuyor. IŞİD'in faaliyet gösterdiği alan ise Sünni...
Bu nedenle Irak Başbakanı El Maliki, ciddi bir ikilemle karşı karşıya. Zira, Anbar'daki Sünni aşiretler, gerek işgal sırasında ABD ordusunun, gerekse de işgal sonrası Irak ordusunun bu bölgedeki operasyonlarından dolayı Irak ordusunun yeniden bölgeye girmesini istemiyor.
Hatta, Irak ordusu müdahale ederse, IŞİD saflarında mücadeleye katılacağını ilan etmiş olan aşiretler bile var.
Maliki ise hemen her konuşmasında Sünni aşiretlere yardım etmeleri ve Irak ordusu ile birlikte mücadele etmeleri çağrısı yapıyor.
Şu ana kadar az sayıda aşiret bu çağrıya olumlu yanıt verdi. Çoğunluk ise böylesi bir yardımın karşılığında Irak yönetiminde daha fazla söz ve en önemlisi IŞİD tehlikesi geçtikten sonra Irak ordusunun kendilerini "temizlemeye" yönelik operasyonlar düzenlemeyeceği konusunda uluslararası garanti istiyor.
ABD BULAŞMAK İSTEMİYOR, UZAK DA DURAMIYOR
IŞİD, Ramadi'yi önemli ölçüde, Felluce'yi tamamen ele geçirmiş durumda. Irak ordusu da eyaleti ablukaya aldı. Ancak aşiretlerle yaşanan uzlaşmazlık nedeniyle geniş kapsamlı bir operasyon düzenleyemiyor.
ABD ise Başkan Barack Obama'nın ısrarla başta Ortadoğu olmak üzere bu tarz sorunlardan uzak durma çabası ve işgal sırasında Felluce'deki yoğun çatışmalar ve kayıplar nedeniyle doğrudan askeri olarak müdahale etmekten kaçınıyor.
Özetle, Irak ordusuna silah yardımı ve Sünni aşiretlerle uzlaşma sağlamaya yardımcı olmak gibi iki bacaklı bir strateji benimsiyor.
ABD'nin işgali sırasında 2004 yılında kurulan IŞİD, aşağı yukarı 10 yıldır bölgede faal olmasına karşın Suriye iç savaşında bir aktör olarak çok sonraları ortaya çıktı.
Bunu, IŞİD'in sıcak çatışma yerine özellikle Irak'ta "bomba yüklü araçlarla nokta atış terör saldırılarıyla" geçirdiği bir "bekle ve gör, dinlen ve güç topla" dönemi olarak görenler var.
Zaten IŞİD'in de Suriye iç savaşında Özgür Suriye Ordusu gibi en başından beri var olan aktörlerin güç kaybettiği bir dönemde ortaya çıkması da tesadüf değil.
SON BEŞ YILIN EN KANLISI
BM rakamlarına göre, Irak'ta geçen yıl düzenlenen çeşitli saldırılarda 1 bin 800 sivil ve 1,000 asker hayatını kaybetti. 2013, son beş yılın en kanlı yılı olarak tarihe geçti.
Suriye'de ise sonu görünmeyen bu iç savaşta ölü sayısı şimdiden 130 bini geçti... Bu da, tarihin en kanlı iç savaşlarından biri olma yolunda hızla ilerliyor.
2014, sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu'da da birçok şeyin birbirine geçtiği bir yıl olmaya aday.
Yanıbaşımızda bizi ve önümüzdeki yılları etkileyecek çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Ancak ne yazık ki, son 10 yıldır Ortadoğu'da liderlik konusunda önemli mesafe kaydeden Türkiye, taşların iyice karıştırılıp yerine oturtulacağı bir dönemde gerek yolsuzluk skandalı, gerek yargıya müdahale gerekse de, internet sansürü gibi konular nedeniyle dışarıda ciddi bir itibar kaybına uğramış, başını kaldırıp sınırlarının ötesine bakamayacak durumda.
Son tahlilde, Türkiye, bir dönem liderliğine soyunduğu Ortadoğu'da yeni süreç şekillenirken belirleyici değil, izleyici olma riskiyle karşı karşıya...
Paylaş