.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Meclis’e sunulan çocuk istismarı tasarısı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir ceza hukuku profesörü olarak tasarının beklentileri karşıladığını söyleyebilir misiniz?
Toplumun beklentilerinin ne olduğunu ölçecek bir şey yok. Ancak bu tür suçlar işlendiğinde bütün dünyada olduğu gibi bizde de bir öfke oluşuyor. Öfkenin sonucunda her zaman talep edilen cezaların arttırılması olur. Nitekim bundan iki yıl önce de böyle bir öfke oluştu ve daha iki yıl önce cezaları arttırdık. Hatta Anayasa Mahkemesi ilk kez cezaları çok bulduğu için iptal etmişti. Daha sonra Adana’daki olay oldu, toplumda yine büyük bir öfke oluştu. Şimdi bu öfkeyi dindirmek için tekrar cezalar arttırıldı. Mahkûm olanlara, adeta “Ölüm cezası gelse daha iyi” denebilecek kadar uzun cezalar geliyor. Bu bakımdan öfkeli toplumun beklentilerini karşılıyor olabilir. Ancak şuna dikkat çekmek istiyorum: Türkiye’de hemen hiçbir zaman insanlar 30-35 yıl cezaevinde kalmıyor. Sürekli af çıktığı için bu arttırılan cezalar kâğıt üzerinde kalıyor. Şu andaki tasarıyla zaten ağır olan cezaları ‘dünyanın en ağır cezaları’ haline getiriyoruz. Ancak bu ağır cezalara rağmen, yine bu suçlar işlendiğinde, aflar çıktığında toplumda hayal kırıklığı doğacaktır. Ayrıca özellikle cinsel suçlarda çok yüksek cezaların, uygulamada mahkûmiyet kararlarının verilmesini güçleştirdiği söylenir.
Ceza artırımının caydırıcı özelliği yok mu peki?
Caydırıcılık, suçların süratle aydınlatılması ve verilen cezaların etkin biçimde uygulanmasıyla olur. Suç işleyeni asıl caydıran cezanın miktarından çok değil yakalanmaktır. Caydırıcılıkla ilgili en çok söylenen ölüm cezasıdır. Türkiye’de de yıllarca vardı. Ne öldürme suçlarını ne terör suçlarını engelledi. Azaltmadı bile. Avrupa’da hiçbir ülkede ölüm cezası yok ama suç oranları artmıyor. Suç faili yasadaki cezanın ağırlığına bakıp suç işlemiyor. Norveç’te psikopatik biri, Ütoyo adasında 77 çocuğu hayvan avlar gibi avladı. Çok vahşi, canice işlenmiş bir suçtu. 22 yıl hapis cezası verdiler. Ama bu kişi aslında 22 yıl sonra serbest bırakılmıyor. Onun tehlikeli hali devam ettiği için cezaevinden çıktıktan sonra yine kapalı kurumda kalacak.
Ne zamana kadar?
Tehlike hali geçene kadar. Biz de böyle bir sistemi önerdik. Her suçlu aynı değil ki. Kimi 20 yıl ceza infazından sonra, öyle bir nedamet getirir ki bu kişinin kontrollü olarak, topluma dönmesini sağlayabiliriz. Ya da iflah olmaz, tehlike hali sürüyor deyip, beş yıl daha kapalı yerde kalsın diyebiliriz. Bu önerimiz kabul edilmedi. Cezaları her seferinde artırıyor, sonra bazı kararlar üzerine, bu kez yine "toplumun vicdanı sızladı" denilip bu sefer cezaları nasıl azaltırız’ tartışmalarına başlıyoruz. Bunları hep yaşadık Kanunların yapılmasında içeriği belli olmayan kamu vicdanı gibi bir bilinmez değil, hukuki ilke ve değerler esas alınmalıdır.
Çocuğumun başına böyle bir şey gelse şahsen en ağır cezayı isterim. Bunda bir yanlış var mı?