İpek Özbey

Dolar dünya para birimi olmaktan çıkabilir

12 Haziran 2018
ABD ile Menbiç konusunda varılan uzlaşma ve ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kandil ve Sincar’a da gireriz” sözleriyle gözler yeniden terör kuşağına çevrildi. Turgut Özal’ın ve Necmettin Erbakan’ın danışmanlığını yapan uluslararası ilişkiler profesörü Sencer İmer’e göre meşru yolda ilerleyen Türkiye doğru adımlar atıyor. Ancak ABD’yle ilgili kaygıları var. İmer, Trump’ın ambargo çılgınlığının ise dünyayı yerel para birimlerini kullanmaya itebileceğini söylüyor...

 

'Dolar dünya para birimi olmaktan çıkabilir'
Yazının Devamını Oku

Sol gruptaydım, lakabım hacıydı

28 Mayıs 2018
Muharrem İnce muhafazakâr bir ailenin solcu çocuğu… Fizik öğretmeni. Yıllardır CHP saflarında siyaset yapıyor. Şimdi partisinin cumhurbaşkanı adayı oldu. Birinci turda seçileceğine inanıyor. Etkilendiği kitaplar, liderler, çocukluğundan bu yana siyasete duyduğu ilgi, gençlerle ilişkisi ve projeleri… Muharrem İnce’yle buluştuk. 

.

Muharrem İnce: Sol gruptaydım, lakabım hacıydı

.

Yazının Devamını Oku

70 yıldır evlerinin anahtarı ceplerinde

21 Mayıs 2018
Filistinli Said El Haj, Lübnan’da bir mülteci kampında doğdu. 18 yaşında üniversite okumak için Türkiye’ye geldi, tıp eğitimi aldı... Bugün ailesi Lübnan, Kanada, Almanya, Fransa gibi farklı ülkelerde yaşıyor. Filistinli bir çocuk olmanın tüm zorluklarını çeken El Haj, acının insani ve siyasi boyutuyla ilgili onlarca makale ve kitap yazdı. Said El Haj ile sefalet içindeki Filistin halkının yaşam savaşını, Kudüs katliamını, İslam dünyasının duruşunu konuştuk. Mülteci halde yaşayan Filistinliler için “70 yıl geçtiği halde insanlar hâlâ dönüş hayaliyle yaşıyorlar. Yaşlılar hâlâ evlerinin tapularını, anahtarlarını taşıyor” diyor.

.

70 yıldır evlerinin anahtarı ceplerinde

.

Yazının Devamını Oku

"Fransa'yla DEAŞ'ın yaptığı aynı şeydir"

14 Mayıs 2018
İslam Dünyası, yarın gece Ramazan ayının ilk orucu için sahura kalkıyor. Din, birey ve toplum ilişkileri, Kuran’ı Kerim ve ayetleri üzerinden sürdürülen İslamiyet’e yönelik saldırıları eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ile konuştuk.

.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu: Fransa'yla DEAŞ'ın yaptığı aynı şeydir

.

Yazının Devamını Oku

"Genç seçmen kendini müşteri olarak görmek istemiyor"

7 Mayıs 2018
Siyaset ısındı, liderler meydanlara çıktı, seçmenin gözü kulağı verilen mesajlarda. Erken seçim kararı, hızlandırılmış seçim kampanyalarını da beraberinde getiriyor. Kısa zamanda çok seçmene ulaşmak gerekiyor. Peki seçmen ne duymak istiyor, siyasi partiler ilk kez oy kullanacak gençlere hangi mesajları vermeli, mitinglerde meydanların dolu olması ne anlama geliyor, kararsızlar ve değişkenleri etkileyecek söylemler neler? Siyasi kampanyaların Oscar’ı kabul edilen Pollie Ödüllü Siyaset İletişim Danışmanı Dr. Gülfem Saydan Sanver ile konuştuk.

.

"Genç seçmen kendini müşteri olarak görmek istemiyor"

.

Yazının Devamını Oku

Dünyayı sıradan insanlar yönetiyor

30 Nisan 2018
Dünyada diplomasi dilinin farklı konuşulduğu bir haftaya tanık olduk. Sahneye önce Trump ve Macron çıktı. Öyle samimi pozlar verildi ki, masadaki nükleer anlaşma konusu ikinci plana düştü. El ele tutuştular, öpüştüler, espriler havada uçuştu. Sonra Kuzey ve Güney Kore’nin ‘tarihi buluşması’nda iki liderin vücut dili öne çıktı. Pek de alışık olmadığımız bu dil ne anlama geliyor? Macron ve Trump’tan yeni bir Bush-Blair ortaklığı çıkar mı? Türkiye’nin eski AB Daimi Temsilcisi Selim Kuneralp ile hem yeni tip siyasetçileri hem de Kore’de büyükelçilik yapması nedeniyle iki Kore’nin buluşmasını konuştuk. “Artık eski siyasiler yok” görüşünde...

.

Selim Kuneralp: Dünyayı sıradan insanlar yönetiyor

.

Yazının Devamını Oku

Stadyumlar birer toplum maketidir

23 Nisan 2018
Ziraat Türkiye Kupası yarı finalinde Teknik Direktör Şenol Güneş’in yaralanmasına yol açan olaylar günlerdir tartışılıyor. Çok farklı görüşler ve söylemler dile getirildi. Hemen her kesim görüşlerini aktardı. Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde spor sosyolojisi ve spor medyası üzerine dersler veren, bu konuda yurt işi ve dışında yazılmış birçok kitabı bulunan Doç. Dr. Ahmet Talimciler ile kararı iki gün sonra verilecek olan saldırın sosyolojik boyutunu, nedenlerini, sonuçlarını ve önlemlerini konuştuk. Talimciler’e göre, sadece taraftarları terbiye etmeye çalışan uygulamalar ile futbol sahalarını dönüştüremezsiniz.

.

Stadyumlar birer toplum maketidir

.

 

Yazının Devamını Oku

İki çocuk arasındaki cinsel davranış cezalandırılıyor

16 Nisan 2018
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan ‘çocuklara cinsel istismar suçu’yla ilgili kanun tasarısı geçen hafta TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Tasarıya göre, çocuğun cinsel istismarı suçu için öngörülen hapis cezasının üst sınırı 20 yıldan 40 yıla çıkarılıyor. En çok 12 yaş ile ilgili düzenleme tartışılıyor. Ancak Türk Ceza Kanunu gibi birçok kanunun hazırlanmasında yer alan İstanbul Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer başka bir konuya dikkat çekmek istiyor: “15 yaşından küçük çocukların kendi aralarındaki zora dayalı olmayan cinsel davranışları nedeniyle verilecek cezalar arttırılıyor. Yani diyelim ki 14 yaşında iki çocuk var. Cebir, tehdit yok. Hatta cinsel ilişkiye bile girmediler. Bir merakla birbirlerine karşı öpüşme gibi bir takım cinsel davranışlarda bulundular. Bunun cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis oluyor.” Prof. Sözüer ile yasa tasarısının detaylarını konuştuk.

Meclis’e sunulan çocuk istismarı tasarısı tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir ceza hukuku profesörü olarak tasarının beklentileri karşıladığını söyleyebilir misiniz?

Toplumun beklentilerinin ne olduğunu ölçecek bir şey yok. Ancak bu tür suçlar işlendiğinde bütün dünyada olduğu gibi bizde de bir öfke oluşuyor. Öfkenin sonucunda her zaman talep edilen cezaların arttırılması olur. Nitekim bundan iki yıl önce de böyle bir öfke oluştu ve daha iki yıl önce cezaları arttırdık. Hatta Anayasa Mahkemesi ilk kez cezaları çok bulduğu için iptal etmişti. Daha sonra Adana’daki olay oldu, toplumda yine büyük bir öfke oluştu. Şimdi bu öfkeyi dindirmek için tekrar cezalar arttırıldı. Mahkûm olanlara, adeta “Ölüm cezası gelse daha iyi” denebilecek kadar uzun cezalar geliyor. Bu bakımdan öfkeli toplumun beklentilerini karşılıyor olabilir. Ancak şuna dikkat çekmek istiyorum: Türkiye’de hemen hiçbir zaman insanlar 30-35 yıl cezaevinde kalmıyor. Sürekli af çıktığı için bu arttırılan cezalar kâğıt üzerinde kalıyor. Şu andaki tasarıyla zaten ağır olan cezaları ‘dünyanın en ağır cezaları’ haline getiriyoruz. Ancak bu ağır cezalara rağmen, yine bu suçlar işlendiğinde, aflar çıktığında toplumda hayal kırıklığı doğacaktır. Ayrıca özellikle cinsel suçlarda çok yüksek cezaların, uygulamada mahkûmiyet kararlarının verilmesini güçleştirdiği söylenir. 

Ceza artırımının caydırıcı özelliği yok mu peki?

Caydırıcılık, suçların süratle aydınlatılması ve verilen cezaların etkin biçimde uygulanmasıyla olur. Suç işleyeni asıl caydıran cezanın miktarından çok değil yakalanmaktır. Caydırıcılıkla ilgili en çok söylenen ölüm cezasıdır. Türkiye’de de yıllarca vardı. Ne öldürme suçlarını ne terör suçlarını engelledi. Azaltmadı bile. Avrupa’da hiçbir ülkede ölüm cezası yok ama suç oranları artmıyor. Suç faili yasadaki cezanın ağırlığına bakıp suç işlemiyor. Norveç’te psikopatik biri, Ütoyo adasında 77 çocuğu hayvan avlar gibi avladı. Çok vahşi, canice işlenmiş bir suçtu. 22 yıl hapis cezası verdiler. Ama bu kişi aslında 22 yıl sonra serbest bırakılmıyor. Onun tehlikeli hali devam ettiği için cezaevinden çıktıktan sonra yine kapalı kurumda kalacak. 

Ne zamana kadar?

Tehlike hali geçene kadar. Biz de böyle bir sistemi önerdik. Her suçlu aynı değil ki. Kimi 20 yıl ceza infazından sonra, öyle bir nedamet getirir ki bu kişinin kontrollü olarak, topluma dönmesini sağlayabiliriz. Ya da iflah olmaz, tehlike hali sürüyor deyip, beş yıl daha kapalı yerde kalsın diyebiliriz. Bu önerimiz kabul edilmedi. Cezaları her seferinde artırıyor, sonra bazı kararlar üzerine, bu kez yine "toplumun vicdanı sızladı" denilip bu sefer cezaları nasıl azaltırız’ tartışmalarına başlıyoruz. Bunları hep yaşadık Kanunların yapılmasında içeriği belli olmayan kamu vicdanı gibi bir bilinmez değil, hukuki ilke ve değerler esas alınmalıdır.   

Çocuğumun başına böyle bir şey gelse şahsen en ağır cezayı isterim. Bunda bir yanlış var mı?

Yazının Devamını Oku