Paylaş
Bulunduğumuz ortamda herkes 80 öncesi doğmuştu. Dolayısıyla nostalji fırtınamızın büyük kısmını “Vay be ne günlerdi” repliği oluşturuyordu.
Hakikaten 80’lerde çocukluğunu ve ilk gençliğini yaşıyor olmak keyifliydi. Bir kere her şeyin değeri fazla fazla biliniyordu çünkü her şey bizim için çok yeniydi.
Almanya’da akrabası bulunanın Haribo, Nutella, Barbie bebek, walkman ve türevlerine ulaşım imkanı açısından statü sahibi olduğu bir dönemden bahsediyoruz.
Herkes eteğindeki taşları döktü. Taşlanmış kotlar, kocaman vatkalar... Mandal kelebek tokalar, halka küpeler...
Renkli televizyon, Heidi, Akıllı Bıdık, Jetgiller, Köle Isaura, Altın Kızlar, Mavi Ay...
Kumburgaz ya da Şarköy’de yazlık... ‘Kalbin kadar temiz’ diye söze başlanan hatıra defterleri...
Özetle, fark ettik ki hayatımıza o dönem giren, iz bırakan her türlü kişiyi, diziyi, objeyi, filmi, kıyafeti hatırlıyoruz da bir tek 12 Eylül’ü hatırlamıyoruz...
İçimizden biri sordu, “Yahu hiç mi 12 Eylül hatıramız yok? Bilinçli olarak bizim kuşağın hatıralarında yer almamasını sağlayacak bir psikolojik uygulama mı yapıldı? Yoksa bizim kuşak bunu hatırlamayı red mi etti?”
Düşündüm taşındım içinden çıkamadım ve Psikolog Filiz Kaya’yı aradım, ‘silinmiş 12 Eylül’ü’ ona anlattırdım:
BOŞLUK DOLDURULMALI
“Darbeyi hatırlamıyoruz çünkü toplumsal olarak bir çeşit hafıza kaybı, ‘sosyal amnezi’ durumu yaşıyoruz. Başımıza kötü bir şey geldiğinde, olayın rahatsız edici düşüncelerinden kurtulmanın bir yolunu buluruz. Sağlıklı olan yol, yaşanan travmayı atlatmak, kendini yeniden güvende hissetmek, yaşama devam etmektir. Ancak birey ya da toplum bunu atlatamazsa daha zararlı olan ama yine de rahatsız edici düşüncelerden kurtulmasını sağlayan başka bir yöntem geliştirir; unutur. “Güvende değilim, işkence görebilirim, öldürülebilirim hatta kaybedilebilirim” bilgileri yerine ‘boşluğu’ koyarak daha güvende hisseder kendini. Ama boşluklarla yaşar. ‘Amnezi’ dediğimiz bu bir çeşit hafıza kaybı, bireyde yaşandığında sayısız olumsuz etkiye neden olur. Bunun bir toplumun tamamında olduğunu düşünelim. Hem de bir değil, birkaç darbeyle, savaşlarla, katliamlarla… Yaşanan olay, bizlere, çevremize olan etkisi, neler yaşandığı, neler hissedildiği, nelere neden olduğu, hangi izleri bıraktığı vb. tüm yönleriyle konuşulmalı… Tekrar tekrar konuşulmalı, anılmalı, yası tutulmalı, acısı yaşanmalı. Özetle, boşluk doldurulmalı.”
Paylaş