Paylaş
Otelin aynı zamanda bir detoks merkezi olduğunu da öyle öğrendim. Sibel Can’dan İclal Aydın’a, Revna Demirören’den Selma Türkeş’e kadar otelin detoks merkezinden faydalanan herkes duygularını yazmış deftere.
Öğleden sonra otelin Maldivler’i anımsatan plajında güneşlenirken Mehmet Ağar ve eşi Emel Ağar geldi. Deniz scooter’ıyla çocuk gibi eğlenen Mehmet Ağar’ın su keyfi uzun sürünce, biz de eşiyle sohbete başladık. Emel Hanım dört ay boyunca otelin içindeki Yaşasın Hayat Enstitüsü’nün detoks programlarına katılmış ve diyetisyen Melek Türkmen gözetiminde 10 kilo vermiş: “Güzellik filan değildi derdim. Torun sahibiyim ben artık... Yavaş yavaş ve sağlığım için verdim bu kiloyu. Üstelik beslenme anlamında da kendimi terbiye ettim. Sadece fazla kilolarımdan kurtularak tansiyondan kolestrole her türlü rahatsızlığım düzeldi.”
Sonra eşi Mehmet Ağar’a bakarak, “Onun hiç vakti olmuyor böyle şeylere. Hatta çok uzun zaman sonra denize bile ilk kez burada giriyor. Otelin sahibi Mubariz Mansimov yakın arkadaşı. Burada çok rahat ediyor” dedi. Tam o sırada Mehmet Bey de geldi yanımıza. Ne yiyeceklerini sordu eşine. Dengeli beslenme konusu tamamen Emel Hanım’ın gözetiminde. Zaten evde de yemekleri kendisi yapar, mutfağa kimseyi sokmazmış ve mutfaktan çıkarken de mutlaka yarım limonu ellerine, cildine, yüzüne sürermiş. Meğer hem besler, hem yumuşatır hem de parlatırmış limon...
Ellerine baktım, imrendim...
Sudakebap Bodrum’da
Bodrum’un çeşitli mevkilerine mevzilenmiş arkadaşlarımla akşam buluşup bir yere yemeğe gidelim istedik. Ancak hem lezzetli yemek yiyelim hem de en az yemek kadar iştah kabartan bir manzaramız olsun... Hem müzik dinleyelim hem de rahat rahat sohbet edebilelim... Hem herkesin buluşabileceği merkezi bir yerde olsun hem de şehrin telaşından uzak... Biri, “Sudakebap açılmış” buraya dedi. Suada’nın içindeki Sudakebap’ı bu yaz Bodrum’da açmış Reina’nın ortağı Ali Ünal.
Türkbükü girişinde bulunan restoranda aradığımız özelliklerin tamamı var. Fazlası bize de bonus oldu. Örneğin servisin sürati, Gaziantepli mutfak şefi Emre Tüfekçiyaşar’ın birbirinden lezzetli kebap çeşitlerinden oluşan sıra gecesi şovu, yemekten sonra kahve servisinin localarda yapılması... Özetle, siz de benim gibi Bodrum’un sakin tatilini sevenlerden, uzun yemek sohbetini hiçbir şeye değişmeyenlerdenseniz Sudakebap aklınızın bir yerinde olsun...
Bu düğünü bir de benden dinleyin
Yazının başında da söyledim. Geçen hafta Bodrum’da olma sebebim en yakın arkadaşlarımdan birinin evleniyor olmasıydı. Hepiniz bu nikahı biliyorsunuz aslında. Ayşe Özyılmazel-Ali Taran evlendi. Ama benim için durum çok farklı; can arkadaşlardan biri daha gelin olup gitti, bizim bekarlar grubuna veda etti...
Yüzlerce şey yazıldı çizildi düğünle ilgili, herkesin iyi ya da kötü ama mutlaka bir fikri vardı...
Ayşe’nin evlilik kararı aldığını nikahtan bir hafta önce öğrendim. Seyahatteydim. Uçaktan inip telefonumu açtığım anda Ayşe’den mesaj geldi: “Çok önemli, konuşmamız lazım!” Daha ben cevap yazmaya fırsat bulamadan da aradı. Heyecanlıdır Ayşe, telaşlı, içi dışı birdir, “Aşığım, seviyorum, evleniyorum” dedi.
“Seviyorum, aç kapıyı” ve “Seviyorum, evleneceğim” bizim birinci sınıf geyiklerimiz arasında olduğu için hiç ciddiye almadım. Evet 15-20 gündür biri var hayatında ama bildiğim sadece bu! “İpeeek dinler misin beni, gerçekten evleniyorum. 1 Temmuz’a gün almak istiyoruz. Senin arkadaşın X vardı belediyede, onu arar mısın?” dedi. “Ayşe kiminle evleniyorsun” dedim, “Ali Taran. Tanışacaksın, bayılacaksın” dedi, kapattı.
Üzerimdeki şoku atlatmam iki-üç saat sürdü. Ayşe’yi aradım ve eğer söyledikleri şaka değilse belediyeyi arayacağımı söyledim. Ayşe tez canlıdır dedim ya, ohoo o iki saat içinde dayanamamış alınmış nikahın günü, saati...
Yani durum çok ciddi...
Nikah gününe kadar konuşmak, twit atmak, dedikodu yapmak yasak. Ayşe bir günlüğüne İstanbul’a gelecek o arada buluşulup konuşulacak.
SANKİ TATİLDEYİZ
Pazartesi akşamıydı, beş kız yemek yiyelim dedik, Nahide’ye gittik. İzzet Çapa ve Burak Kılıç, Ayşe’yi sahneye çıkarıp kına yaktılar. Ben hâlâ olayın şakasında, eğlencesindeyim.
Ertesi gün Ayşe nikahta giyeceği kıyafeti seçti, duvağını aldı, tekrar Bodrum’a döndü.
Nikahın kıyılacağı cuma günü sabahı ilk uçakla Bodrum’a gittim.
Ali ve Ayşe kapıda karşıladılar.
Havuza giriliyor, kahveler içiliyor, sohbet ediliyor... Ayşe’nin ablası Zeynep, Fulya Terim ve yakın arkadaşlardan Yasemin Şefik de
var evde. Dışarıdan biri baksa
o akşam o evde o nikahın kıyılacağına ihtimal bile vermez. Basbayağı
Bodrum tatilindeyiz. Arada bir
twit’lere bakıyorum, ooo herkes
bu düğünü konuşuyor, dönüp kendimize bakıyorum düğün dışında her şeyi konuşuyoruz.
Ali ile Ayşe çok neşeli. Kızların kaş göz işaretleri dönüyor Ayşe’yle aramızda, “Sevdin mi Ali’yi?” diye soruyor işaret yoluyla “Bayıldım” işareti çakıyorum. Saat 15.00 oluyor, bizi de hafiften telaş sarıyor.
Evin dışındaki herkesin derdi bu nikah, evin içindeyse tek derdimiz her şeyin zamanında yetişip yetişmeyeceği... Mumların havuz kenarında mı durması daha iyi yoksa ortaya serpiştirelim mi... O kurdeleler ağacın üzerinde iyi durdu mu, azıcık uzatsak mı... Davetliler aşağı kapıdan mı girsin yoksa ön kapı daha mı kestirme olur...
GELİN HAVUZDAN ÇIKMIYOR Kİ
Fulya Terim her şeyi çözen kadın listesinde bir numara. Sorunla git sana çözümle gelsin, işleri nasıl kolaylaştırıyor anlatamam. Saat 17.00’ye doğru Fulya Abla’dan talimat: “Şu gelini şuradan alın artık, klimalı odaya gitsin ve sakin sakin hazırlansın.” Ohoo gelini havuzdan çıkarırsak, götüreceğiz tabii.
O saatlerde kızlar grubunun devamı geliyor: Dilhan, Ebru, İdil... Anne Oya Germen ve Ayşe Ersayın da arkalarından... Evin içi cıvıl cıvıl. Ayşe’nin gelin odası tam bir curcuna, sanırsınız ki toplandık akşam dışarı çıkacağız. Ayşe şaka yollu fırçasını atıyor: “Kızlaar izin verirseniz gelin makyajımı yapacağım. Aynanın önünü boşaltır mısınız bir zahmet!”
Saat 19.00. Davetliler gelmeye başlıyor. Ali, “Ağabeyimle eşi geldi ben olanları karşılayayım” diyor, aşağı iniyor. Nikah şahidi Necati Akpınar biraz gecikiyor, o yüzden Ayşe odaya tıkılı kalıyor. Biz o rüya gibi bahçede pek eğleniyoruz. Gelen herkes dost, dolayısıyla kalabalık bir İtalyan ailesi kıvamındayız.
Sonra nikah kıyılıyor. Ayşe’nin de söylediği gibi, pek kısaymış bu işlem. Yemek, içki, eğlence derken gecenin sonu geliyor. Zaten az olan davetli sayısı daha da azalıyor. Ayşe etrafa bakıyor, o yorgunluğun, telaşın üzerinde aslında herkesin aklından geçen ama cesaret edemediği şeyi yapıyor, kendini havuza atıyor, bütün kızlar da peşinden...
Göz ucuyla Ali’ye bakıyorum, ne der bu duruma diye... Bütün gün Ayşe’ye sevgiyle bakan gözleri iyice parlıyor, gülümseyerek yerinden kalkıyor, “Ben karımın yanına gidiyorum” diyor ve o da suya atlıyor.
İşte bütün hafta anlatılan, gösterişin tavan yaptığı söylenen düğünün özeti...
Bu arada, “Bir ayda evlilik kararı mı alınırmış!” diyenlere: Bazen bir yıl, bazen bir ay, bazen de bir an yeter...
Paylaş