Paylaş
Pek çoğumuz gibi ben de Bedri Baykam’ın yaşadığı saldırı sonrasındaki görüntüleri görünce “İnsanlık ölmüş!” nidaları attım. İzleyenler biliyor, Baykam, “Bıçaklandım, yardım edin” diye bağırıyor etrafındaki onlarca kişi sadece bakıyordu. Baykam yoldan geçen bir otomobile binmeye çalışıyor, otomobil sürücüsüyse kapılarını kilitleyerek oradan uzaklaşıyordu. Dışarıdan bakana “Yok artık!” dedirtecek bir fotoğraf vardı ortada.
İNDA’dan uzman klinik psikolog Ayşegül Kalem Ertal’ı aradım. Dedim ki, “N’oldu bize, bu ‘insanlık öldü’ klişesi artık hayatımızın bir gerçeği mi?”
Ayşegül Hanım bambaşka bir açıdan yaklaştı olaya ve derin bir oh çekmeme sebep olan şu açıklamayı yaptı:
“Görünen tabloda yaralı bir insan var ve kimse oralı olmuyor. Böyle bakınca oradaki insanları suçluyor olmak kaçınılmaz bir durum. Psikolojide buna, ‘Seyirci kalanın duyarsızlığı’ diyoruz. Yani, yardıma ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmama durumu. Araştırmalar, karmaşık ve telaşlı günümüz dünyasında değerlerimizin, ahlaki anlayışımızın lükse girdiğini gösteriyor. Bir de ‘grup etkisi’ dediğimiz başka bir durum var. Oradaki durum da, yaralanan birine duyarsızlık değil; kimse bir şey yapmadan harekete geçmeme. Kimse harekete geçmeyince sanki yardım gerekmiyormuş gibi sadece seyretmekle yetiniyoruz. Yapılan araştırmalara dayanarak söylüyorum, eğer yardıma ihtiyacınız olduğunda etrafınızda tek bir kişi varsa sorumluluk duygusuyla hemen yardıma koşuyor, yok eğer kalabalıksa etrafınız, harekete geçmek biraz zaman alıyor çünkü herkes bir başkasının harekete geçmesini bekliyor.
YARALI AYAKTA VE BAĞIRIYOR HERKES DURUMDAN KORKUYOR
Bedri Baykam’a yapılan saldırıya gelince, her şeyden önce biz, meraklı ve yardımsever bir milletiz. Bir kaza olur, ‘Yaralıları ellemeyin’ derler yine de karga tulumba onları hastaneye götürmeye çalışırız, bir kaza olur araçlar kaldırılır yoldan ama biz hala durup cam kırıklarını seyrederiz. Burada, ‘İnsanlık ölmüş, herkes kayıtsız kalmış’ gibi bir durum yok; bir anlaşılamama var. Bedri Bey yaşadığı saldırının şokuyla bağırarak yürüyor.
Bir kere kafamızdaki yaralı algısı, yerde yatan biriyle eş: Ama bu olayda kişi ayakta, yürüyor. Bağırıyor ama söyledikleri de tam anlaşılmıyor. Pantolonunun düğmelerini açıyor ama ortada kan yok. Dolayısıyla etrafta kayıtsızlık değil, olayı algılayamama, algılayamadığın duruma hakim olan korku duygusu ve dolayısıyla donakalma hali var. Zaten kısa süre sonra bir kişi harekete geçiyor ve o donakalma hali hemen çözülüyor. Taksi şoförü duruyor filan.
Böyle durumlarda bir tek kişinin harekete geçmesi herkesi harekete geçirir. Kısacası orada yaşanan insan ve toplum psikolojisi için hiç şaşırtıcı değil. Ben hiç yadırgamadım.”
Önce özgürlüğü sonra sağlığı gitti...
85 yaşındaki Yusuf Yardımcı, eşinin katili olduğu gerekçesiyle tutuklandı ve tam 17 ay hapis yattı. 17 ay boyunca her duruşmada, “Ben suçlu değilim. Gerçek katil bulununca benden özür dileyeceksiniz” dedi. Tam da dediği gibi oldu. Geçen haftalarda gerçek katil yakalandı ve Yusuf Dede’ye ‘Pardon’ denildi, serbest bırakıldı.
Eşini kaybetmenin yasını mı tutsun, bu yaşta boş yere hapishaneye düşmüş olmasına mı yansın, 17 ayını dört duvar arasında geçirmesine mi, bilemedi Yusuf Dede...
85 yaşında bir insanın yaşadığı bu büyük acılar sonrası ruh sağlığı yerinde midir diye merak ettim, psikolojisi çok kötüymüş Yusuf Dede’nin ama daha da kötüsü beden sağlığıymış. Hapishanenin elverişsiz ortamında ciğerlerini üşütmüş. Şimdi Ankara’da oğlunun yanında kalıyor ve neredeyse gün aşırı hastaneye gidiyor. Bir de hiç hapishane günlerini konuşmak istemiyor, konusu açılınca susuyor...
Yusuf Dede’nin ailesiyse devlete tazminat davası açabilmek için 7 Haziran’da görülecek olan duruşmadan çıkacak beraat kararını bekliyor.
Paylaş